12 Nisan 2008 Cumartesi

"Türbanı Savunan Kadın Çirkindir"

Bekir Coşkun'dan "göbeğini kaşıyan adam"dan sonra yeni hakaretler…


Bütün kadınlar solcudur ve güzeldir...
SORDUKLARI şu:
"Sağcı kadınlar mı güzel, solcu kadınlar mı?"
Oysa bütün kadınlar güzeldir.
Çirkin kadınları, ben sadece kimi zaman gazetelerde, televizyonlarda hemcinslerine kazık atarken görürüm.
"Akademisyen" ya da "aydın" unvanları vardır. Kuaförden çıkmış saçları eskimo çadırını andırır.
Başları açıktır ama türbanı-tesettürü savunurlar. Dincilerin kadın hakkı diye bir şey tanımadıklarını bile bile.
Belli ki amaçları; iktidarın vitrine koyduğu kadınlardan birisi olmak, bir makam, bir koltuk, bir avanta, bir çıkar...
Kendi hemcinslerine vefasızlık da vardır yüzlerinde, anaçlığın hiçbir zerresinde olmayan çocuklara ihanet de...
O kadınlardır çirkin olan.
*
Öbür kadınların tümü güzeldir.
Ve bence bütün kadınlar solcudur.
Eğer solculuk; insan egosunu aşıp, her şartta çıkar ve kazanç duygusunu bir kenara atıp eşit paylaşımsa, bu kadının da tarifidir.
Kendisini çocukları arasında paramparça edip yüreğini onlara dağıtma güdüsünde olan kadın, tanımadığı uzaktaki çocuklar için de ağlamaya başladığında...
Hangi evrensel sermaye onun susturabilir?..
Yüreğinde şefkat, merhamet, anaçlık ve güçsüzlere kanat germe duygusu varken...
Hangi kadın yoksulları sömürmeye "evet" diyebilir.
O "sağcı" ya da "solcu" olduğuna dahi karar vermez, yormaz bile kafasını.
Sadece sömürgeciliğin, petrol kuyularının, silah fabrikalarının, para savaşlarının, kazanç hırsının, çıkarın insanlığa acı verdiğini bilir.
Ve tüm bu acımasızlıklara razı olmaz kadın.
*
"Sağcı" ya da "solcu" deseniz de ben o kadınları tanıdım. Yaşları, kimlikleri, unvanları, milliyetleri, konumları ne olursa olsun, tümünün bir tek ideolojisi vardı:
Anaçlık...
Aslında tümü "solcudur" kadınların.
Hepsini sevdim ben.
Ve hepsi güzeldi.
Bekir Coşkun/Hürriyet

Devamını Oku...

Akyazı'da 62. Başörtüsü Eylemi

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu her Cumartesi Akyazı'da gerçekleştirdiği başörtüsü eylemlerine devam ediyor.

Basın Açıklamasının Tam Metni:

SİVİL, DEMOKRATİK BİR HUKUK DEVLETİ İSTİYORUZ…

Bugün Türkiyede "inanç özgürlüğü " ve " etnik kimlik" ifade özgürlüğü problemleri yaşanmaktadır. Bu sorunların temel kaynağı, devletin temel zihniyetinin sivil olmayışıdır.
Seksen yıllık devlet geleneğimizde askeri vesayet hala devam etmektedir. Sivil bürokrasi bile aynı mantıkla arada sırada demokrasiye ara vermenin gerekliliğine inanabilmektedir. Burada temel sorun devlet bürokrasisinin halka dayanmak istememesidir.
Bugünlerde hala parti kapatmayı konuşuyoruz. DTP ve AKP . Türkiye nin batı tarafı zaten DTP yi kapatmış durumda. Akp ile uğraşıyoruz. Partiler tüzel kişiliklerdir. Suç işlediği sabit insanlar olmadan, partiler odak olmakla suçlanamaz. Mevcut durumda bu iki partide suç işlediği sabit insanlar bulunmamaktadır.

Güneydoğu seçmenini düşünecek olursak, bölgede akp ve dtp ye oy verenler toplam oyların %90 ını oluşturmaktadır. İki partiye birden kapatma davası açmak demek "- sizin bu sistemde kendinizi ifade etme hürriyetiniz yok, kendinize başka bir adres arayın" demektir. Bu adresi de tahmin etmek zor değildir. Bölge insanı kendini köşeye sıkışmış, itilmiş haksızlığa uğramış hissetmektedir. Sığınacak bir yer aramaktadır.

Huzur içerisinde yaşamanın yolu, her vatandaşımızın kendini ifade etmesine imkan vermekten geçer. İnanç ve etnik kimlik ya da geniş olarak teröre bulaşmayan ifade özgürlüğü bizim bütünlüğümüzün sigortasıdır.

21. yüzyılın başları itibarı ile artık ABD ile komşuyuz. Artık kendi değerlerimizle çatışacak lüksümüz yoktur. Yarın İsrail ile komşu olmak ya da ABD'nin bir eyaleti olmak istemiyorsak kendi insanımıza dayanma ve onlara güvenme zamanı gelmiştir.
Mazlumder Sakarya Şubesi olarak, kurtuluşumuzun özgür insanlardan geçtiğine inanmaktayız. Birbirimizin özgürlüğünü kısıtlamaktan vazgeçmemiz gerekmektedir. Aksi takdirde kıtalar ötesinden gelen güçler hepimizin özgürlüğünü kısıtlayabilir.

Buradan Türkiye' deki asker, sivil, bürokrat, gazeteci, sade vatandaş... herkese sesleniyoruz. Artık darbe istemiyoruz... Muhtıra istemiyoruz... Darbe çığırtkanlarını istemiyoruz... Demokrasiyi sözde değil özde istiyoruz. Sivil bir devlet, sivil bir anayasa... Hukukun üstünlüğü... İnsan haklarına duyarlı bir devlet istiyoruz.

Gelecek hafta cumartesi saat 12.30 da buluşmak üzere Allaha emanet olun.

Akyazı Bşörtüsüne Özgürlük Platformu

Devamını Oku...

Kocaeli'de 156. Başörtüsü Eylemi

Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu bugün düzenlediği 156. başörtüsü eyleminde 3. yıl dolayısıyla haftaya bir yürüyüş tertipleyeceğini duyurdu.
Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu İzmit Sabri Yalım Parkı İnsan Hakları Anıtı önünde 156. haftasına giren "başörtüsüne özgürlük" eylemini gerçekleştirdi.
Basın açıklamasının metni:
BU HALK MİLLİ ŞEF DÖNEMİNİN HALKI DEĞİLDİR
Özgürlük mücadelesinde tarihe adını yazdıran kardeşlerimiz!
Başörtüsü yasağının yarım çözümüne dahi tahammül edemeyen dayatmacı zihniyetler, onların yardakçıları bu halka hesap verecektir. Haftalardır, aylardır, yıllardır bu meydanda bir gerçekliğin, bir hak gaspının varlığını unutturmadık. Herkes için adalet beklentimizi, inancımızı özgürce yaşayabileceğimiz bir ülke beklentimizi her fırsatta dilendirdik. Yasağın devamı ile kirli işlerini kapatmak isteyenleri, inancımızı istismar edenleri, bize rağmen bizim üzerimizden pazarlık edenleri, dinimize hakareti adet edenleri deşifre ettik.
Başörtüsüne özgürlüğün halkı ayrı düşüreceği safsatasını uyduranlar, bu halktan ne kadar uzak olduğunu sadece sokaklara bakarak anlayabilirler. Açık-kapalı bölemedikleri halkı sen açık sen kapalısın diyerek ayrıştıran toplum elekleri kafalarını kumdan çıkarmamak da ısrarcı görünüyor. Başörtüsünü şu simge, bu simge diye itham etmeye çalışıp, yetmeyince Kuran da yeri olmadığını iddia edecek kadar hadsizleşenler, ardından şu alanda böyle başını örtmen gerekir diye kendinde söz hakkını görenler küstahlıklarını sürdürmektedirler.
Hakiki anlamda adil bir hayat için başörtüsünü yaşamın her alanında özgür oluncaya dek mücadelemiz devam edecektir. Meselemiz adalet meselesidir. Meselemiz Türkiye'nin Demokrasi zevalı bir ülke olması, hukukunun kişi ve mercilere göre değişmemesi meselesidir. Bugün AKP'nin kapatılmasının karşısında durmamız Türkiye de uygulana gelen antidemokratik uygulamaların karşısında durmamızdandır. Ülkeyi çetelerin, darbecilerin, hukuksuz uygulamaların kucağına itmeye çalışanlar, şunu bilmeliler ki bu planları tutmayacak.
Türkiye'yi isteseler de 1950 lerin öncesine götüremeyecekler. Çünkü bu halk artık milli şef döneminin halkı değildir. Artık halkın inançları ile barışmanın zamanı gelmedi mi? Seçim otobüslerinde başörtülü resimler kullanarak, meydanlarda bir iki Allah kelimesi kullanmakla, halkın inançlarına saygı gösteriyormuş gibi roller takınmanız, bu halka samimi gelmiyor. Halk yalanlarınıza ve riyakarlıklarınıza alıştı. Artık bu halkın inançlarına gerçekten saygı gösterin. Daha düne kadar bu halkın ezanıyla uğraşıyordunuz, bugün başörtüsüyle uğraşıyorsunuz, yarın uğraşacak başka bir kutsal bulursunuz. Sizde bu azim oldukça. Ama unutmayın ki artık bu halkın camilerini ahıra çeviremeyeceksiniz, ezanına dokunamayacaksınız, o dönemlere dönmek için can atsanız da bu halk bir 50 yıl öncesine dönmeyecek.İsteseniz de, istemesiniz de bu başörtü zulmünü de çok sürdüremeyeceksiniz.Bu zulüm bitecek.Ve bu zulüm bitene kadar da biz bu meydanlarda olacağız.
Zulme inat, bu zulüm bitene kadar bu meydanlardayız. Siz istiyorsunuz diye inançlarımızdan vazgeçmeyeceğiz .Başımız Allah'a bağlıdır size değil.
MAZLUMDER Kocaeli Şubesi Adına Halil Demir

Devamını Oku...

Sakarya'da 135. Başörtüsü Eylemi (FOTO)

Sakarya Başörtüsü Platformu adına Özgür-Der Sakarya Şubesi gönüllüsü Kadir BALCIN tarafından okunan basın açıklamasında; çıkar ve statülerini kaybetme korkusuna kapılmış bir avuç militarist azınlığın kaos ortamı oluşturarak durumdan vazife çıkarmaya çalıştıkları vurgulandı. Ülkedeki birçok saldırının arkasında Ergenekon gibi paramiliter yapılanmaların olmasına rağmen, faturanın yasağın kaldırılmasına yönelik düzenlemeye bağlanmaya çalışılması protesto edildi.
Açıklamada, tıkanan sistemde başörtüsünün iktidar mücadelesinin sembolü olarak ortaya çıktığı vurgulanarak, AKP’nin göstermesi gerektiği tavır “İçinde bulunduğumuz süreç, herkese önemli sorumluluklar yüklüyor. Öncelikle AKP; sırtını mutlu azınlığa, yüzünü mustazaf çoğunluğa dönmeli; ülkeyi yıllardır halkı baskı altında tutan militer zihniyetten arındırmak için daha fazla çaba göstermelidir… AKP; ülkeye egemen olan militer, totaliter ve zorba gelenek ile bir an önce hesaplaşmalıdır. Mahkeme sürecinde illa ki yer alacaksa, bunu davanın hukuki değil siyasi zeminde açıldığını göz ardı etmeden yapmalıdır. Kesinlikle “özde laik, özde Kemalist biziz; siz bizi yanlış anladınız” şeklinde tevilci bir anlayışa sığınmamalıdır. Aksine, davadan hareketle; yıllardır halka yapılan haksızlıkları gündeme getirmelidir. Hesap vermek yerine hesap sormalıdır.” cümleleriyle ifade edildi.
“Başörtüsü İslam’ın Emri; Müslüman Kadının Kimliğidir”, “Zulme Karşı Direniş; Herkes İçin Adalet” ve “Tevhid Adalet Özgürlük” yazılı pankartlar taşıyan platform mensupları, eylemde “Darbeciler Halka Hesap Verecek” ve “Yaşasın Küresel İntifada” sloganlarını attılar. Eylemde “Yasak Sürüyor; (D)uyuyor musunuz?”, “Yasağa Son, Başörtüsüne Özgürlük” ve “Cunta Yönetimine Son; Başörtüsüne Özgürlük” yazılı dövizler de taşındı.
Sakarya Başörtüsü Platformu, 135’inci Basın Açıklaması Tam Metni:
Başörtüsü Yasakçılarıyla Uzlaşılmaz; Hesaplaşılır!
Yargı eliyle gerçekleştirilen bir darbenin ardından ortaya çıkan fiili durum; nasıl bir ülkede yaşadığımız gerçeğini gözler önüne seriyor. Refah içinde şımarmış bir avuç azınlık; halka karşı her türlü tehdit, baskı, şantaj ve provokasyon silahına başvurabiliyor. Çıkar düzenlerini kaybetmek istemeyenler; yıllardır bildikleri yöntemleri uygulamaktan vazgeçmiyor. Şiddet, kargaşa ve muhtemel bir kaos ortamı hazırlayarak, durumdan vazife çıkarabileceklerini umuyorlar. Ve hiç utanmadan; bu olayların sebebi olarak başörtüsünü göstermeye çalışıyorlar.
Üniversite olaylarının, başörtüsü yasağının kaldırılmasına yönelik düzenlemeye bağlama niyetinin farkındayız. Benzer çaba Danıştay saldırısı sırasında da sergilenmişti. Üstelik saldırının failinin Ergenekon paramiliter yapılanmasından olduğu ortaya çıktığı halde, fatura hâlâ başörtüsüne kesilebilmektedir! Ama hatırlatmak isteriz ki; Ergenekon’un bağlantısının nerelere uzandığının, Ayışığı ve Sarıkız gibi darbe planlarının ve sivil toplum örgütü maskesi altında toplumu militarize etme çabalarının da farkındayız!
Görülüyor ki; mızrak artık çuvala sığmıyor. Darbeci politikalar, fişlemeler ve andıçlamalar daha fazla saklanamıyor. Eşi başörtülü bir adayın Köşke çıkmasını engellemek için muhtıra verenlerin, Anayasa Mahkemesi’nden bir üyeyi tehdit ettikleri gerçeği örtbas edilemiyor. AKP’ye karşı açılan kapatma davasının asıl gerekçesinin başörtüsü düzenlemesi olduğu gerçeği inkar edilemiyor! Başörtüsünün sistemin tıkandığı noktayı işaret ettiği, bu sebeple bir iktidar mücadelesinin sembolü olduğu daha iyi anlaşılıyor.
İçinde bulunduğumuz süreç, herkese önemli sorumluluklar yüklüyor. Öncelikle AKP; sırtını mutlu azınlığa, yüzünü mustazaf çoğunluğa dönmeli; ülkeyi yıllardır halkı baskı altında tutan militer zihniyetten arındırmak için daha fazla çaba göstermelidir.
Şayet Kenan Evren ekranlara çıkıp darbeyi savunabiliyorsa, başörtülü hanımlara dil uzatabiliyorsa, başörtüsü zulmüne arka çıkabiliyorsa; bu durum, Evren’in cesaretinden değil; ondan hesap sorma cesareti gösteremeyenlerden kaynaklanmaktadır.
Şayet İstanbul Barosu, bildiri yayınlayarak başörtüsü düşmanlığına peruk avcılığını da ekleyebiliyorsa, sözde bir takım ‘çağdaş’ kadınlar öğrencilere başlarını açmaları için burs verdiklerini pervasızca söyleyebiliyorsa; bunları darbecilerden aldıkları cesaretle yaptıkları unutulmamalıdır.
O halde AKP; ülkeye egemen olan militer, totaliter ve zorba gelenek ile bir an önce hesaplaşmalıdır. Mahkeme sürecinde illa ki yer alacaksa, bunu davanın hukuki değil siyasi zeminde açıldığını göz ardı etmeden yapmalıdır. Kesinlikle “özde laik, özde Kemalist biziz; siz bizi yanlış anladınız” şeklinde tevilci bir anlayışa sığınmamalıdır. Aksine, davadan hareketle; yıllardır halka yapılan haksızlıkları gündeme getirmelidir. Hesap vermek yerine hesap sormalıdır. Bu sefer de, daha önce yaptığı gibi temel sorunlara dokunmamayı ve fincancı katırlarını ürkütmemeyi gözeten bir yaklaşım sergilerse, vesayet geleneğini tasfiye etmek yerine onunla uzlaşırsa, hak ve özgürlükler konusunda tutarlı ve bütüncül değişikliklere gitmezse, hiçbir özür yapacakları tarihi hatayı affettiremeyecektir!
Bu süreçte, halka düşen sorumluluk ise; kendi sorunlarının çözümü için daha çok sorumluluk ve inisiyatif almasıdır. Adil ve özgür bir gelecek için; kimliği ve ilkeleri belirsiz temsilcilerin nerede, ne yapacağını kestirmeye çalışmak yerine; sürece bizatihi müdahil olmasıdır!
Sakarya Başörtüsü Platformu olarak belirtmek istiyoruz ki; başörtüsü sorununun çözümü noktasında hiçbir uzlaşıyı ya da geri adımı kesinlikle kabul etmiyoruz; etmeyeceğiz! Hiç kimse haksızlığa sessiz kalmamızı ve zulme rıza göstermemizi beklemesin. Allah’ın ayetlerini yasaklayanlara karşı yürüttüğümüz tevhid mücadelesi bizimle başlamadı; bizimle de bitmeyecektir. Yolumuz Resullerin yoludur! Adalet ve kurtuluşa bu yolda atacağımız güçlü adımlarla kavuşabiliriz. Kudüs’ün özgürlüğü için her türlü zulme direnen Filistinli kardeşlerimize desteğimizi, başörtüsünü özgürleştirmek için çabalayarak gösterebiliriz. O halde kenarda beklemek, tereddüt etmek olmaz! Herkesi mücadelemize destek vermeye çağırıyoruz. Yaşasın Başörtüsü direnişimiz! Yaşasın Küresel İntifada!





Sakarya Başörtüsü Platformu Adına Özgür-Der Sakarya Şubesi




Devamını Oku...

Ankara'da 115. Başörtüsü Eylemi

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu İnanca Sayı ve Başörtüsüne Özgürlük İçin tertiplediği eylemlerin 115. Haftasını Sıhhiye Abdi İpekçi Parkında gerçekleştirdi.

Eylemde Başörtüsü yasağı ve çetecilerin oluşturmaya çalıştığı psikolojik baskı üzerinde durularak, özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması istenildi. Açıklamayı Platform Adına MAZLUMDER Yönetim Kurulu Üyesi Ali Dalaz Yaptı: Basın Açıklaması:
YASAK BAHANE ÇETECİLİK ŞAHANE Başörtüsü üzerinden koparılmaya çalışılan tartışmalar ne yazık ki, inancı gereği başörtüsü takan kadınlarımızı rahatsız etmektedir. Başörtüsü sorunu Türkiye’nin kronikleşmiş insan hakları sorunlarından biri olmaktan hala kendini kurtaramadı. Görünen o ki, bu sorun üzerinde ve yasağın devamı için bazı çevreler var güçleriyle çalışmaktadırlar. 28 Şubat sürecinde irtica- mürteci kavramları ile halkın değerlerine saldıran oligarşik ve baskıcı çevreler, bugünlerde bu yaygaraları niçin koparttıklarını kendileri itiraf etmektedirler. Bu baskı ve psikolojik harbin arkasında; banka boşaltmalar, rant ve koltuk sevdasının olduğunu gördük. Bugünler de yine aynı sahneler ile karşı karşıya kalıyoruz. 28 Şubat sürecinde Merve Kavakçı’nın başörtülü olarak Meclise girmesi parti kapatma gerekçesi olabilirken, bugünde üniversitelerde başörtülü olarak okuyabilmenin önünün açılaması parti kapatma iddianamesine gerekçe olabiliyor. Yasaklar ve psikolojik baskı devam ederken, çeteler de ülke genelinde kaos ve provokasyonlara sebep olacak girişimlerde bulunmaktadırlar. Akdeniz Üniversitesi’nde yaşanan olaylar bunun en bariz örneğidir. Ergenekon örgütünün basında yayınlanan tüzüğünde yer alan üniversitelerde kaos çıkarma iddiası ve yaşanan olaylar bunu doğrular niteliktedir. Tek bir başörtülü öğrencinin üniversite kampusünden içeri girmemesi için oldukça mahir bir kontrol sistemi geliştirmiş olan ÜAK Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Akaydın, eli silahlı kişileri nasıl oluyor da üniversite içerisine aldırabiliyor merak konusu. Hadi aldınız elini kolunu sallayarak nasıl geri çıkabiliyor. Bilimle ve medeniyete hizmet etmekle uğraşması gereken üniversitelerin yasakçılıkta yarıştıklarını gözlemliyoruz. Yine 11 Nisan 2008’de Şanlıurfa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 88. yıldönümü kutlamalarında yaşanan olay bizi son derece üzmüştür. Töreni izleyen başörtülü yaşlı bir nine, askerler tarafından tören alanından uzaklaştırıldı. Bu tahammülsüzlük niye acaba? Bu manzara akla, kamusal alana ilişkin tartışmaları ve beraberinde de kamusal alana biçilen sınırların nerelere kadar uzandığı sorusunu getirdi. Bütün bu saydığımız olaylar bize gösteriyor ki bu ülkede halkın değerlerine karşı sistematik ve bilinçli bir yok sayma, ötekileştirme görülmektedir. Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak her türlü baskı ve zulme karşı duracağımızı ve mazlumun yanında yer alacağımızı ifade ediyor, yasak ortadan kalkıncaya kadar mücadelemizin devam edeceğini belirtiyoruz.
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu Adına MAZLUMDER Yönetim Kurulu Üyesi ALİ DALAZ

Devamını Oku...

10 Nisan 2008 Perşembe

Almanya'da Başörtüsü Yasağı Kabul Edildi

Kuzey Ren Vestfalya başörtüsü yasağını onayladı.

Almanya'nın Düsseldorf kentinde bulunan Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti İş Mahkemesi, eyaletteki okullar için çıkarılan başörtü yasağını onayladı.

Mahkeme, başörtüsü yerine derslere bereyle girmek isteyen ve bu konuda daha önce mahkemede açtığı ilk davayı kaybeden bir kadın öğretmenin temyiz davasını reddederek, öğretmenin bereyi başörtü yerine kullandığına karar verdi.

Kararda, çocukların etkilenmemesi için öğretmenin bere de taşımaması gerektiği, başörtü yasağının dini özgürlüğün ihlali anlamına gelmediği iddia edildi.

Devamını Oku...

9 Nisan 2008 Çarşamba

"Türbanlısın Masa Tenisi Oynayamazsın"

Bolu Kredi Yurtlar Kurumu’nca düzenlenen masa tenisi turnuvasına katılan başörtülü üniversite öğrencisi Necibe Bozkurt’un müsabakaya katılmasına izin verilmedi. Bolu Kredi Yurtlar Kurumu’nca düzenlenen masa tenisi turnuvasına katılan başörtülü üniversite öğrencisi Necibe Bozkurt’un müsabakaya katılmasına izin verilmedi

Yüksek Öğrenim ve Kredi Yurtlar Kurumu, Bolu 17 Temmuz Spor Salonu’nda 16 üniversitenin katılımıyla Bölgeler Arası 13’üncü Masa Tenisi Turnuvası düzenledi. Turnuvaya 15 bayan 17 erkek masa tenisi takımı olmak üzere 128 sporcu katıldı. Dün, turnuvanın ilk gününde başörtülü sporcu krizi yaşandı.

Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fizik Bölümü öğrencisi Necibe Bozkurt, takım arkadaşlarıyla birlikte salona indi. Hakem ve takım arkadaşlarıyla beraber seramoniye çıkan Necibe Bozkurt’a başhakemlerin bulunduğu masadan itiraz geldi.

Hakem komitesi, Necibe Bozkurt’un kamusal alanda "türban" takamayacağına ve turnuva kurallarına aykırı hareket ettiğine karar verdi. Hakem komitesinin yanına giden Necibe Bozkurt’un, müsabakalara katılmak istediğini söylemesine rağmen adı takım listesinden çıkartıldı. Hakem komitesi tarafından tribüne gönderilen üniversiteli kız, ağlayarak tribünden arkadaşlarını izledi. Necibe Bozkurt’un lisansı da iptal edildi. Diyarbakır’dan 5 kişilik takımla gelen kız öğrenciler turnuvaya 4 kişiyle devam etti.

Devamını Oku...

Meclis Kürsüsünde Başörtüsü Serbest

Başörtüsünün hayatın her kademesinde serbest olduğu Danimarka'da, Meclis kürsüsünde başörtülü olmaya onay çıktı. Meclis Başkanı Thor Pedersen tarafından kurulan komisyonun yaptığı “Mecliste giyilecek kıyafetler” raporunu görüşen Başkanlık Divanı üyelerine kürsüde başörtüsüne onay verdi. Geçtiğimiz hafta ise Danimarka Mahkemeler İdaresi, tarihi bir karara imza atarak başörtüsünün hakim olmaya engel olmadığına karar vermişti. Meclis kürsüsünde başörtüsü tartışmaları 13 Kasım 2007'de yapılan genel seçimlerde Birlik Listesi'nden aday olan başörtülü Esma Abdulhamid, seçilecek kadar oy alamamış, ancak yedek milletvekili olmayı başarmasıyla ortaya çıkmıştı.

Devamını Oku...

Bir Başörtüsü Hikayesi

Burası bir kumaş pazarı…

Ben de bir zamanların gözde kumaşıydım. Ama şimdi eskisi gibi bana rağbet etmiyorlar. Modam geçmiş… Renklerim canlı değilmiş… Yaşlı işiymişim… Bu yüzden diğer parlak renklerin altında kalmış, ezilme tehlikesiyle karşı karşıyaydım.

Ustam kumaşları düzlerken bazen bana gözü çarpıyor, esefle “Yer kaplıyorsun yıllardan beri burada. Seni artık buradan kaldırmak gerekiyor” diyordu kendi kendine. “Hayır” diye avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum. “Bir gün elbet beni de alan biri bulunacak” Diğer havalı renkler alay ederek “Komik olma, artık senin yüzüne bakan bile yok” dediler. “Bir de bize bak. Ne kadar da güzeliz! Renklerimiz şeker gibi. Desenlerimiz göz alıcı. Oysa sen ne kadar da iç karartıcısın!” Kendimi savunarak “Hiç de iç karartıcı değilim! Bir zamanlar ben de yok satıyordum. Aranan bir kumaştım!”

“O bir zamanlardı şekerim, şimdi bayanlar kendilerinin farkına vardılar. Daha güzel olmak istiyorlar. Daha çekici, daha göz kamaştırıcı olmak istiyorlar. Ama sen mahkeme suratlısın!” dedi uçuk bir pembe kumaş. İşte her gün böyle sözler duyuyor, gittikçe daha derinlere doğru kayıyordum. Doğru söylüyorlardı. Benim çoktan modam geçmişti. Oysa önceden bayanlar dikkat çekmemek için beni tercih ederlerdi. Benden genellikle başörtüsü yaparlardı. Ben bunları düşünürken içeriye genç bir bayan girdi. Ağır tavırlarıyla, sade giyimiyle vakarlı birine benziyordu. Ben bütün olanları diğer kumaşların altındaki küçük bir aralıktan izliyorum. Ustam müşteriyi görünce “buyurun küçük hanım, yardımcı olabilir miyim?” dedi. Genç kız sakin bir edayla bakışlarını kumaşların üzerinde gezdirip “başörtülük bir kumaş arıyorum” diye bir kuş gibi şakıdı. Bunu duyar duymaz, kalbimden vurulmuştum. Bizim bulunduğumuz yere doğru geliyorlardı. Üstümdeki uçuk renkli kumaşlar güzellik yarışına girmiş gibiydiler. Benim duyduğumu onlar da duymuş üstümde debelenip duruyorlardı. Fısıldayarak “susun geliyorlar” dedim.

Portakal rengi bir kumaş “Eee sana ne oluyor? Biz varken senin hiç şansın yok!” dedi eğlenerek. “Şans mı, kader mi göreceğiz!” dedim. Genç kızın beni görmesini çok arzu ediyordum. Ama nasıl? O kadar derinlerde kalmıştım ki, ustam beni zahmet edip çıkarır mıydı? Ustam eline fıstık yeşili bir kumaşı alıp “Küçük hanım bu renk size çok yakışır. Şimdi genç kızlar hep bu renklerden alıyor.” dedi. Genç kız kumaşa göz ucuyla bakıp pek tenezzül etmedi. Diğer kumaşları inceliyor gittikçe gül yüzüne bir kaygı gelip oturuyordu. Ustam da genç kıza yardımcı oluyordu. “Yine siz bilirsiniz ama bence yaşınıza şu pembe, turuncu rengi çok uygun.” dedi. Renkli kumaşlar hep bir ağızdan “Eveeet!” dedi. Kendimi göstermek için büyük bir çabaya girmiştim. Ama diğerleri beni itekliyor, kendileri öne geçmek için beni eziyorlardı. İyice bunalmıştım. “Ahh boğuluyorum, çekilin üstümden be!” diye bağırmak istiyordum. Mutlaka beni arıyordu. Genç kız hayal kırıklığıyla “Aradığım burada değil galiba!” dedi.

“Buradayım küçük hanım, ne olur devam edin!” diye bağırmak istiyordum. O kadar altta kalmıştım ki, gördüğüm tek şey karanlıktı. “Allah’ım ne olur bana yardım et!” dedim debelenerek. Genç kız kumaşlara üzgün bir şekilde bakıp “Teşekkür ederim.” dedi ustama. İşte, gidiyordu. Ustam desen beni unuttu. “Usta! Duymuyor musun beni? Bak ben buradayım!” dedim çaresizlikle. Biliyordum ki beni duymayacaktı. Kaderimin gül yüzü gidiyordu işte. Ustam üstümdeki kumaşları düzlerken bir şey hatırlamış gibi birden “Küçük hanım bir dakika!” deyip üstümdekileri boşaltmaya başladı. Aman Allah’ım, giderek rahatlıyordum. Ferahlıyordum. Diğer kumaşlar mızmızlanıyordu. Kıvrak bir hareketle beni hızla çekip “Seni tamamen unutmuşum” dedi kendi kendine yine. “Alıştık usta artık buna” dedim. Genç kız beni görünce hızla yanımıza geldi. Gözleri ışıldıyordu. Bana sevgiyle dokundu, işte birbirimize ilk sevdalandığımız an. Gözlerini benden alamıyordu. Ben de onun gül yüzünden. Kader bizi bir araya getirmişti sonunda. Diğer kumaşlar bize gıptayla bakıyordu. Bilge bir kumaş “Eyvah” dedi. “Eyvah, çok gözyaşı göreceksin!” “Evet,” dedim, “mutluluk gözyaşları…”

Eve geldiğimizde genç kız dakikalarca aynanın karşısında benden gözünü alamadı. Yıllardan beri böylesine değer verilmemişti bana. Beni başına örtüp namaz kılıyor, Kur’ân okuyordu. Hiç böyle duygular yaşamamıştım. Dışarıda gül yüzlümü bir kalkan gibi koruyor, kem gözlerden saklıyordum. Onunla çok güzel günlere şahit oldum. Arkadaşları tarafından çok sevilen bir kızdı. Bazen dostluklarını kıskanıyordum. Benim onu sevdiğim gibi acaba o da beni seviyor muydu? Sürekli ders çalışıyor, kitaplar okuyor, uzun uzun düşünüyordu. Bazı geceler masanın başında uyuyakalıyordu. Kimi zaman uzaklara dalar, akşam olduğunda bir nilüfer gibi kendini iç dünyasına kapatırdı. Sonra gözleri bana kayar, gül yüzü gerçekten bir gül rengini alırdı.

Bir gün ikimiz de korkunç bir şeyle sarsıldık. Mutlu günler sona ermişti artık. Gül yüzlüm artık okuyamayacaktı. Okuluna devam edemeyecekti. Okuma hakkını elinden almışlardı. Çünkü beni tercih etmişti.
Başörtüsünü…
Olmadık hakaretlere uğruyor, herkes geleceğini bilir gibi karanlık masallar uyduruyorlardı. Artık bizim için yeni bir süreç başlamıştı. Gül yüzlüm baskılara direnecek, kendisiyle aynı yasaklara maruz kalanlarla yeni ve anlamlı dostluklar kuracaktı.. Zulme, sürgüne duçar edilmişti. Bu bir başörtüsü sevdası olmalı.

Sabret gül yüzlüm,
sabret! Şu an karanlık.
Belki gecenin en koyu olduğu bir vakit.
Şafak yakındır gül yüzlüm,
şafak yakındır.
Başak başak olacak bir gün ümitlerimiz.
Allah’ın rahmet kanadının altında buluşacak bir gün ellerimiz.

Dilek DİNÇER

Devamını Oku...

BİR SÜMEYYE OLABİLMEK

Sümeyye!.. Ammarın annesi Sümeyye!.. Yasirin sevgili eşi Sümeyye!.. Müminlerin cefakar annesi Sümeyye!.. Ve... Ve İslamın ilk şehidi Sümeyye!..

Son mübarek dinin, son mübarek peygamberin ilk şehidi... Evet!.. Evet, türlü işkencelerden sonra Ebu Cehilin kalbine sapladığı mızrak ile şehadet şerbetini içen Sümeyye. Kocası Yasir ve iki oğlu ile günlerce işkenceye maruz kalan Sümeyye! O, müşriklerden işkence gördü. Ebu Cehil tarafından da şehid edildi. Kızgın Mekke kumlarının üzerine yatırılıp işkence edilen... El ve ayaklarına dört deve bağlanan ve develer dört ayrı istikamete doğru sürülerek kolları ve bacakları un ufak edilen... Lat, Menat ve Uzza putlarına imana davet edilen kadın Sümeyye! Allah ve Rasulüne olan imanından canı pahasına vazgeçmeyen... Ölümü sevgiliye kavuşmak istercesine severek karşılayan... Dünya ve dünyadaki nimetleri bir çırpıda reddeden... Küfür nizamının yıkılışını kanı ile çabuklaştıran... Ve bütün müminlerin annesi olma şerefine nail olan o güzel anne Sümeyye!..

Ebu Cehiller, Ebu Lehebler yine iş başındalar. Bu kez Sümeyyenin kızlarına musallat oldular. Zaten Sümeyye anne ta o gün bunları bizlere haber vermişti. Gördüğü işkenceler ile... Akıtılan kanları ile... Ve verdiği canı ile anlatmıştı bize.Kızlarıma sahip çıkın demişti.Sahip çıkın benim davamın takipçisi kızlarıma!.. Oğullarım Ammar ve Abdullah bana sahip çıktılar. Benimle beraber aynı zulüm ve işkenceleri metanetle karşıladılar. Siz de kızlarıma sahip çıkın diye haykırmıştı. Dün Sümeyyeler bedel ödediler. Bugün de kızları bedel ödüyorlar. Günümüzün Ebu Cehilleri onları bir bir katlediyorlar! Gürüzler, Alemdaroğulları, Serterler ve ötekiler Sümeyyenin kızlarına zulmediyorlar. Yani günümüzün Ebu Cehilleri!.. Sümeyyenin kızları yerlerde sürükleniyor. Otobüslerle toplanıp dağ başına atılıyorlar. İdam ile yargılanıyorlar. Hapsediliyorlar. Üzerlerine panzerler sürülüyor. Pompalı tüfeklerle katlediliyorlar. Fakat Sümeyyenin oğulları ortalıkta gözükmüyorlar nedense! Neredesiniz ey Sümeyyenin oğuları? Nerelere kayboldunuz? Nazar mı değdi sizlere? Hangi delikte Allah ın vaadini bekliyorsunuz? Çıksanıza ortaya! Korkmayın!.. İman edin!.. Allah herşeyden daha büyük ve güçlüdür. Çıkın ortaya artık! Çıkın!.. İman tazeleyin ve Sümeyyenin oğullarına yaraşır bir biçimde zulme karşı durun!.. Yılmayın.. Ürkmeyin... Dağılmayın... Eğer Allah a inanıyorsanız, siz üstünsünüzdür. Korkaklık ederek zalimleri üstün hale getirmeyin! Size sesleniyorum anne ve babalar!.. Okulun önünde kızlarını döverek başlarını açtıran anne ve babalar... Kızlarını eve hapsedip, günde üç öğün dayak atan anne ve babalar... Kızların namusuna tabelleş olan cebi dolu kodamanlar... Ben sana yardım ederim diyerek, sahte bir nikah ile kız çocukların namusuna tebelleş olan ve üç gün sonra da kapı dışarı eden dini bütün(!) adamlar... Kızlarının davasına sahip çıkmayan anne ve babalar... Söyler misiniz, siz kimsiniz? Sizler kimin oğulları ve kızlarısınız? Sümeyyenin mi, yoksa Ebu Cehilin mi? Yoooo!.. Sizler asla Sümeyyenin kızları ve oğulları olamazsınız! Çünkü o südü bozuk kız ve oğlanlar doğurmadı. Asla!.. Asla!.. Asla o haramzade çocuklar edinmedi. Sümeyyenin kızlarına zulmedenler!.. Sizler, olsa olsa Ebu Cehilin çocukları olabilirsiniz. Yanılıyor muyum acaba?.. Hadi, hayır bizler Ebu Cehilin oğulları ve kızları değiliz deyin! Diyemezsiniz... Aslınızı inkar edemezsiniz... Ebu Cehilin izinde olmaktan vazgeçemezsiniz... Ey Sümeyyenin elleri öpülesi kızları!.. Sizlere de yalvarıyorum! Siz de sahip olduğunuz iffet, namus ve şerefinize halel getirmeyin! Eğer kendinize sahip çıkmazsanız, bu Sümeyye annenin davasına ihanet olur. Huzur-u İlâhide sizlerden şikayetçi olurum. Allah Teâlâ yardımcınız olsun.

Devamını Oku...

ÜZÜLME, DAYAN BACIM

Yerin dibine geçsin, başörtü düşmanları
Mahşerde eğilecek, o gururlu başları
Eğme başını bacım her zaman dimdik kalsın
Sen üzülme mü’minem, zulüm yapan utansın.

Zulümler karşısında, sen ferasetle duran
Elinde kitabıyla direniş sembolü olan
İhlâsın kovanında “ALLAH(CC)” yazan bir balsın
Sen üzülme mü’minem, zulüm yapan utansın.

Bırak batsın başörtün, zalimlerin gözüne
Şamar at azmin ile kâfirlerin yüzüne
İmanın ağacında eğilmeyen bir dalsın
Sen üzülme mü’minem, zulüm yapan utansın.

Susamış gönüllere tebliğler etmelisin
İlim için gerekirse Mağrip’e gitmelisin
İslam’ın denizinde, iman yüklü bir salsın
Sen üzülme mü’minem, zulüm yapan utansın.

Hatice, Aişe, Sümeyye sensin
Örtünle tüm cihana, tek sen bedelsin
Dirayetin büyük senin, Fatıma’nın kızısın
Sen üzülme mü’minem, zulüm yapan utansın.

Allah(CC)’ın emrine sen isyan etme
Meydan cihat meydanı, çekip de gitme
Güçlü ol! Eminim engelleri yıkarsın
Sen üzülme mü’minem, zulüm yapan utansın.

Senin iman dolu, büyük kalbin var
İçinde ne cevherler dolarak taşar
Örtüne bağlısın sen, haramlardan kaçarsın
Sen üzülme mü’minem, zulüm yapan utansın.

Din düşmanı olanlar meydana çıktı
Üstümüze şeytanın okunu attı
Çıksa da tüm fareler, deliğe sen tıkarsın
Sen üzülme mü’minem, zulüm yapan utansın.

Nurlu yolları aydınlatan nefersin
Bırak, zalim küfrünün denizinde gebersin
Örtünü yırtsalar da, çuval bulup takarsın
Sen üzülme mü’minem, zulüm yapan utansın.

Başörtünü sımsıkı tutan el sende
Zalimin ettiği kalmasın yerde
Dinine saldırana şimşek gibi çakarsın
Sen üzülme mü’minem, zulüm yapan utansın.

Bu dert hem senin hem hepimizin
Örtü Kur’an buyruğu, emridir Rabbimizin(CC)
Bu zulümden her mü’min kendine pay çıkarsın
Sen üzülme mü’minem, zulüm yapan utansın.

Direnerek dünyaya, azmi göstereceksin
Başörtünün şanını göklere gereceksin
İmanlı gönülleri, sabrın ile yakarsın
Sen üzülme mü’minem, zulüm yapan utansın.

Binlerce mü’min hainlere buğuz ediyor
Ey Allah’ım(CC) haine ceza verensin diyor
Zalimlerin kapısını daha zalimler çalsın
Sen üzülme mü’minem, zulüm yapan utansın.

Asla yalnız değilsin, bu direnişte
Ağlıyorsun, görüyoruz her bekleyişte
O mazlum gözlerinle mahzun mahzun bakarsın
Sen hiç susma mü’minem, susan diller utansın.

Devamını Oku...

Başörtülü Giremedi Silahlı Nasıl Girdi

'Başörtülü öğrencilerin alınmadığı Akdeniz Ünversitesi'nde nasıl oluyor da silahlı adamlar girebiliyor' diye soran Prof. Dr. Hasan Fehmi Üçışık, olayı bakın nasıl değerlendirdi.

Hilal TV’de Basında Bugün’de Feridun ve Arzu Erdoğral’ın sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Hasan Fehmi Üçışık, Akdeniz Üniversitesi'nde yaşanan silahlı saldırı olayına değişki bir pencereden baktı..

İşte Erdoğral'ın soruları ve Üçışık'ın cevapları:

Akdeniz Üniversitesi’nde gerginlik yaşandı. Üniversite’lerde bu tarz provokatif olaylar daha önce de görüldü,özellikle 12 Eylül zamanı hatırlatılıyor,siz bu yaşanan gerilimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben Türkiye’de ki Üniversiteler ve Yükseköğrenim öğrencileri arasındaki olaylarda pek azının kişisel bir iki arkadaş grubu arasında ki münakaşa, tartışmadan kaynaklandığı kanaatindeyim.

Bunun dışında yakın tarihimiz boyunca 1960’larda,daha öncesinde ve sonrasında peş peşe gelen olayların özellikle bir ilden diğer ile, bir üniversiteden başka üniversiteye intikal eden olayların tamamen belli odaklar tarafından istihbarat örgütleri, yabancı istihbarat örgütleri, Türk milletini sevmeyenler, Türkiye’yi geri bıraktırmak isteyenler, Türkiye’yi kendi iç kaynaşmalarıyla meşgul etmek isteyen odakların, çevrelerin marifeti olarak görüyorum.

Hacivat Karagöz oynatılır gibi, gerçek bir kamplaşma, çatışma olduğuna kesinlikle inanmıyorum çünkü; daha önce zaman zaman bazı ramazanlarda bir kantinde oruç tutan-tutmayan kavgası diye gerçekleşen münferit bir olay, arkasından yaygınlık göstermedi.

Başörtülü başörtüsüz öğrenciler arasında veya başörtüsü taraftarı olan-olmayanlar arasında diye herhangi bir yaygın bir yerden bir yere sıçrayan olay olmadı. Ama buna mukabil mesela benim dekanlığım yıllarında bin dokuz yüz doksan dört doksan yedi arası İstanbul’da hem bizim üniversitemizde fakültemizde, Haydarpaşa kampusünde gelip benle konuşan bazı öğrenciler ve yakınları, velileri televizyonda gördüm ki Beyazıt’ta Vezneciler’e çıkış noktasında güvenlik güçleri üniversite ilgilileriyle tartışma halindeler yani oraya hazır kuvvet halinde gidip geliyorlar.

Nasıl oluyor bir öğrencinin, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okuyan bir öğrenciyse Beyazıt’taki kampuste, İstanbul Üniversitesi yönetimiyle nasıl bir işi olabilir? Dolayısıyla böyle Ankara’da çıkan bir Antalya’da, Antalya’da çıkan bir olay başka bir yerde olursa bu organize ve Türk milletini sevmeyen güçler tarafından hazırlanıyor, kendi kişisel çıkarları için bu işlere alet olanlar var bu ileri belki ara eleman olarak taşeron olarak üstlenenler var fakat Üniversitelerde gerçek tabanda, öğrencilerin içinde herhangi bir hassasiyet ve bundan kaynaklanan olay olduğu kanaatinde değilim, zaten karşıt olması da beklenemez.

Ben ilkokula başladığımda Maraşal Fevzi Çakmak vefat etmişti, maalesef devlet töreni ondan esirgenmişti, Üniversite gençliği omuzlarına alarak sel gibi Beyazıt’tan Edirnekapı mezarlığına kadar onu son yolculuğuna uğurlamak için akıp gitmişti ama karşısında bir müdahale yoktu.

Maraşal Fevzi Çakmak sevenler sevmeyenler diye bir ayırım olamaz ki, çünkü Türk milletinin gençliği Türk milletinin genel kanaatinden aykırı ayrı bir yol izlemez. O zaman sun i olarak bazı yerlerde olaylar çıkıyor mesela son olayda hayret ettim benim bildiğim, Akdeniz Üniversitesi'nde bundan birkaç sene evvel bir profesör arkadaşım derse gireceği zaman eşini götürmek istediğinde ki onun eşi başörtülüdür, misafirhaneye giremeyeceği söylendi.

Dikkat buyurun başörtülü bir hanımın giremeyeceği Üniversite binalarına kampüslerine bir takım öğrenci bile olmayanlar hem de silahlarla nasıl girebilirler. Bu işlerin böyle kendiliğinden kantinde yurtta birisi birisine bir şey söylemiş çıkmış diye bir olay olmadığı kanaatindeyim.

Genel olarak da bir kamplaşma sonucu bir olay olmadığı kanaatindeyim, burada gerçekten Türkiye’yi geri bıraktırmak dünyada yine bir bölge devi, hatırı sayılan bir ülke olmasını engellemek gibi faktörler var. Türkiye’de Amerika Büyük Ortadoğu Projesi'ni revize ederek genişletilmiş büyük Ortadoğu projesinde Başbakan’a eş başkanlık falan vererek bir politika sürdürüyor.

Beri yanda Putin ve İran’la işbirliği yapılsın deniyor.Türkiye’ nin enerji kaynakları dolayısıyla,geçiş noktası olması dolayısıyla belli bir blok Türkiye’yi yanına çekmeye çalışıyor, ötekinler öteki tarafa geçmek istiyor. Dünya siyasetinin bir girdap noktasında, kesişme noktasında olan bir ülkede suni olaylar değişik kanallar, kamplar, odaklar durumuna çıkarılmak isteniyorsa Üniversite öğrencileri dahi alet edilemiyor da öğrenci olmayan kişilerin katılımıyla bir takım olaylar çıkartılmaya çalışılıyor diyorum, görev sağduyulu vatandaşlara her zaman olduğu gibi düşüyor, istihbarat, emniyet güçlerine düşüyor, Üniversite yönetimlerine düşüyor, basına düşüyor.

Devamını Oku...

8 Nisan 2008 Salı

Ey kadınlar! Cilbab ile örtünün!

Kadınların nasıl örtünecekleri konusu, günümüz toplumunun en önemli meselesi haline gelmiştir. Halbuki Rabbimiz, kadınları yaratmış ve onların nasıl örtüneceklerini de açık olarak Kur`an-ı Kerim`de belirtmistir. Kadınların örtünmesi, içkinin yasaklanması gibi aşama halinde olmuş ve üçüncü aşamada kadınların tamamen cilbab ile baştan aşağı örtünmeleri emredilmiştir. Cenab-ı Hak bu konuda kesin ve açık olan Ahzâb Suresi 59. ayetini göndermiş ve başta peygamberimiz sav´in hanımı ve kızları olmak üzere, bütün mü`minlerin hanımları ve kızları, hiç itirazsız cilbab ile baştan aşağı örtünmüşlerdir. Ve bu tesettür şekli böylece tatbik edilerek 1400 sene devam etmiş ve günümüze kadar da bu şekliyle gelmiştir.
Ne olmuşsa olmuş, içinde yaşadığımız asırda, Ümmet-i Muhammed´in 1400 senedir korku ile bekledigi ahirzaman fitnesi kopmuş ve kadınlar tesettürden çıkarılmış ve açık saçık gezmeye başlamışlardır. Kadınlara, Allah`in vermediği haklar verilmiş, kadınlar yuvalarından çıkarılmış ve toplum da baştan çıkmıştır.

Cenab-ı Hak, Kur`an-ı Kerim`de şöyle buyurmuştur: Yâ Muhammed! Hanımlarına ve kızlarına ve mü´minlerin hanımlarına söyle ki, sokağa çıktıklarında cilbablarını üzerlerine örtsünler. Ahzap Suresi 59

Bu ayet nazil olduktan sonra, bütün mü`minlerin hanımları, cilbab denen ve bütün müfessirler tarafından ‘çarşaf’ ile tefsir edilen kıyafete bürünmüşler ve bu tarz tartışmasız olarak günümüze kadar tatbik edilerek gelmiştir. Son asırda söz sahibi olan Bediüzzaman Hz.leri de bu ayeti `çarşaf` olarak tefsir etmiş ve ‘kadının siperi ve kal`ası çarşafıdır’ diyerek son noktayı koymuştur. Ayeti bu şekilde tefsir ederken 350 bin müfessirin de bu ayeti aynı mânâ ile tefsir ettiklerini söylemiştir.

Asrımızda ise, kılık kıyâfet ınkılabı yapılmış, kadınlar çarşaftan çıkarılarak manto ve eşarp giydirilmiştir. Bu, herkesin bildiği ve çokların yaşayarak gördüğü tarihi bir vakıadır. Demek, dinimizde tesettürün şekli ayet ile sabit olduğu ve 1400 senedir tatbik edilen sekliyle çarşaftır, ve 350 bin müfessir ve son asrın imamı Bediüzzaman Hz.leri de böyle demişlerdir.. Öyleyse, bizim inancımız tesettürün dinimizde çarşaf ile olduğu seklinde olmalıdır. Bunun dışında bir itikad taşımak tehlikelidir. Açık ayete muhalefet anlamı taşır. Tesettürün bu şekilde olduğunu kabul ettikten sonra, eğer hanımlarımızı ve kızlarımızı çarşaf ile tesettüre sokamıyorsak, o zaman bu yaptığımızın yanlış olduğunu kabul etmeli ve Rabbimizden affımızı istirhâm etmeliyiz.

1400 senedir islami tesettür olarak ümmet-i muhammed`in tatbik ettiği çarşafa karşı çıkarak, ona itiraz ederek kendimizi tehlikeye atmamalıyız.

Selahattin ALTINTAŞ

Devamını Oku...

Şehid Karısı Olmak Nişanı Olan Sahabi Hanım Atike

Âtike hanımın hayatı çilelerle geçse bile, o hep sabır kahramanı olarak bütün bunlara göğüs gerdi. İki eşi daha dünyada iken cennetle müjdelenen Atike hanımın son eşi ise Kerbela şehidi Hz. Hüseyin idi.

Sahabi hanımlardan Zeyd"in kızı Atike, hem dış hem de iç güzelliğine sahip zeki ve bilgili bir hanımdı. Ne var ki, evlendiği dört kocası da şehit olmak suretiyle büyük bir imtihana maruz kalmış, yaşadığı bu imtihanların hepsini de iman kuvveti, İslam şuuruyla karşılamış, beyi ölerek yalnız kalan tüm hanımlara sabır ve metanet örneği vererek tarihe geçmiştir. Bu yazıda Atike"nin hep şehitlikle sona eren evliliklerinden ibretli örnekleri okuyacaksınız..

İlk kocası Hazret-i Ebu Bekir"in oğlu Abdullah oldu. Gariptir ki Abdullah hem dış hem iç güzelliğine sahip Atike"ye öylesine bağlandı ki, bazen İslamî hizmetlerinden bile geri kalıyor, onun yanında bulunmayı camiye gitmeye bile tercih edecek durumlara düşüyordu. Bu durumu gören baba Hazret-i Ebu Bekir, “Oğlum bu hanımdan ayrıl, bu senin dünyana değil ahiretine de mal olacaktır!” diye ikazda bulunmak zorunda kalmıştı. Nitekim babasının bu ikazına uyan Abdullah, bir müddet ayrı kalmayı denemiş; ancak daha fazla dayanamayıp yine bir araya gelmişlerdi. Atike"ye aşırı tutkunluğundan dolayı Abdullah, “Ben öldükten sonra sakın kimseyle evlenmeyesin.” demiş, muhtaç olmaması için de Atike"nin şahsına büyük bir bahçe bağışlamıştı. Gerçekten de Abdullah önce ölmüş, Atike tek başına bahçesiyle kalmıştı. Bu sırada kendisine en itibarlı insan Hazret-i Ömer talip oldu.. Atike"nin, “Kimseyle evlenmemek şartıyla Abdullah bana bir bahçe bağışladı, evlenmem mümkün değil.” demesi üzerine Hazret-i Ömer, “Bunu bir bilene sor.” dedi. Atike de gidip en iyi bilen birisi olarak Hazret-i Ali"ye durumunu sordu. O da, “Sana bahçeyi bağışlayan Abdullah"ın mirasçılarına bahçeyi iade et, ondan sonra Ömer"le evlen.” cevabını verdi. Bu fetvaya uyan Atike, bahçeyi ölen kocasının mirasçılarına iade ettikten sonra Hazret-i Ömer"le ikinci evliliğini yaptı.. Ne var ki Hazret-i Ömer de bir süre sonra şehit edilmiş, Atike bir dul kalma acısı daha yaşamış, yine yalnız kalmıştı. Ama yıkılmamıştı. Kendinden sonra gelecek olan hanımlara sabır ve tahammül örneği vermeyi düşünüyordu.. Çok geçmeden Aşere-i Mübeşşere"den Hazret-i Zübeyir talip oldu. Zübeyir hayatta iken cennetle müjdelenen on kişiden biriydi. Reddi mümkün olmamalıydı. Nihayet nikahı kıyılmış, üçüncü evlilik de böyle gerçekleşmişti. Allah"ın hikmetine bakın ki, Hazret-i Zübeyir de katıldığı Cemel Vakası"nda şehit olunca Atike bir imtihana daha maruz kalmış, böylece üçüncü kocası da şehit olarak kendisi bir daha dul kalmaya mecbur olmuştu..

Bu ölümlerden sonra her dul kalışta Atike"nin gösterdiği metanet ve sabır hemen herkesin dikkatini çekiyor, herkes ondaki sabır dolu iman kuvvetine hayranlıkla bakıyordu.

"Her kim şehitlik rütbesine erişmek istiyorsa Atike ile evlensin!" diye bir söylenti de çıkarmışlardı. Hatta uğursuz kadın diyenler bile olmuştu. Ama kimse böyle söylentiye itibar etmemiş, en sonunda dördüncü evlilik için talip olan Hazreti Hüseyin"e "evet" diyen Atike, onun da Kerbela"da şehit oluşunu gözyaşları içinde çırpınarak görmüştü.

Kaynakların kaydına göre bunca acılara büyük bir sabır ve metanetle karşı koyan Atike, ibadetine düşkün, takva ehli bir hanımdı. Zübeyir"le evli iken namazlarını hep camide kılmayı tercih ederdi. O günlerde hanımların camiye gitmelerinde bir emniyetsizlik söz konusu değildi. Zübeyir ise onu kıskanır, Atike"nin ibadetlerini evinde yapmasını isterdi. Bunun için Zübeyir onu camiden çevirecek çareyi şöyle buldu. Bir sabah camiye Atike"den önce gitti, yolda saklandığı yerden Âtike"nin yoluna bir taş fırlattı. Atike ondan sonra "artık yol emniyeti kalmamış" diyerek namazlarını evinde kılmayı tercih etti. Şafak karanlığında camiye gitmekten vazgeçti!

Alimler dört kocası da şehit olduğu halde sarsılmayan Atike"yi, kendinden sonra gelen hanımlara sabır ve metanet örneği hanım olarak göstermekteler.

Devamını Oku...

Hürriyet Manşetten Yalan Yazdı

'Mahalle baskısı’ kavramını ortaya atarak tehlikeli bir kutuplaşmanın önünü açan Hürriyet’in dünkü manşeti de kaynağından yalanlandı.

SİVİL anayasa girişimini engellemek isteyen çevrelerin başlattığı ‘mahalle baskısı’ tartışmaları toplumda kabul görmezken, Aydın Doğan medyasının masa başında hazırladığı çarpıtma haber ısrarı sürüyor. Geçmişte bu yöndeki pek çok yayını tekzip yiyen Doğan medyasının ‘amiral gemisi’ Hürriyet’in aldatmaca haberlerinin son örneği dünkü manşeti oldu. AB büyükelçilerinin, hükümete ‘mahalle baskısı önemli’ mesajı verilmesi için ortak tutum belirlediğini yazan gazete birinci ağızdan yalanlandı.

‘MAHALLE BASKISI’ NE DEMEK?

YILLARDIR Türkiye’deki iç ve dış siyasi gündemini takip etmesine karşın, ‘mahalle baskısı’nın ne olduğunu bilmediğini belirten AB-Türkiye Karma Parlamentosu Komisyonu Joost Lagendijk, 10 - 12 Nisan’da Ankara’ya gelecek olan AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barosso ve Genişleme Komiseri Olli Rehn’in, ‘mahalle baskısı’ konusunu gündeme getireceğine ilişkin haberin asılsız olduğunu söyledi. Lagendijk, star’a şunları söyledi: ‘Yıllardır Türkiye’nin meselelerini takip ediyorum. Mahalle baskısı ne demek? Ben ‘mahalle baskısı’ ne demek bilmiyorum. Görüşmelerde bu konuda bir mesaj olacağını da hiç sanmıyorum.

’BAROSSO’DAN KAPATMAYA TEPKİ

LAGENDİJK, Barosso ve Rehn’in, Ankara’da vereceği mesajların, AK Parti MKYK’da alınacak kararlara bağlı şekilleneceğini söyledi. Rehn’in AK Parti’nin kapatılması talebiyle açılan dava hakkındaki olumsuz fikrini dile getirdiğini, Barosso’nun da aynı konuda Ankara’da görüş bildireceğini kaydetti.

Mardin de çarpıtma kurbanı olmuştu

HÜRRİYET’in ‘yaşam tarzımız tehdit altında serisi’nin en dramatik çarpıtması ise dünyaca ünlü bilim adamımız Prof. Şerif Mardin’e denk gelmişti. Bilim adamının ‘mahalle baskısı’ olarak tanımladığı sosyolojik olgu, yeni anayasa çalışmalarıyla eş zamanlı, üstelik de taraflı olarak manşete taşınmıştı. Mardin, açıklamalarının 20 farklı yorumu olabileceğini belirterek ‘Kesin bir ifade kullanmadım’ demişti.

STAR

Devamını Oku...

7 Nisan 2008 Pazartesi

Milliyet'in liselerde türban avı haberlerini biz okumaktan bıktık usandık, Milliyet yazmaktan usanmadı.

Doğan Grubu’nun, bilhassa da ‘iki numaralı evlat’ Milliyet’in türban haberlerinden bıktık usandık. Milliyet haber müdürleri, muhabirlere ‘Hadi koçum yine av’a gidiyorsun’ dediklerinde yazı işlerinde oflama, puflama sesleri yükseliyor olmalı.

Aynı isimler, aynı okullar, aynı satırlar. ‘Okul bahçesinde türbanlı öğrenciler’, ‘Türbanlı öğrenciler okul bahçesinde’, ‘Türban okul bahçesinde.’ Of, of, poff...

Bugünkü haberde Milliyet foto muhabiri Ozan Güzelce, Başakşehir’deki Çınar Koleji’nde avcılığa çıkmış. Geçtiğimiz ay aynı imzayı bir başka okul bahçesinin arkasına siper alıp gizli gizli fotoğraf çekerken yakalamıştık.

Aynı kareler, aynı fotoğraflar… Konu türban ya, hadiseye bir ‘tutsaklık’ boyutu katmak için bahçedeki demirlerin arkasından fotoğraf çekme numaraları…

Milliyet’te belki sadece son bir yılda bir elin parmağı sayısından fazla bu haberleri okuduk. Milliyet yazı işleri, bilgisayarlarına kopyaladıkları bu haberleri, yeni bir spot yazarak bize yeniden servis edip duruyor.

Grafik servisi de, gelen yeni fotoğrafları eskilerinin yerine koyup aynı sayfaları bize sunuyor olmalılar.

Ey Milliyet editörleri! Avrupa Yakası’nın Şahika’sının dilinden konuşacak olursak, klişesiniz, banelsiniz!

Biz sizden ve sizin bu klişe haberlerinizden sıkıldık, bıktık, usandık.

İYİBİLGİ


Devamını Oku...

"Başörtüsü Avcısı" Davalık Oluyor


Başakşehir'deki Özel Çınar Koleji'nde öğrenim gören ilköğretim çağındaki kız çocuklarının okul çıkışında fotoğraflarını çekerek suç işlemiş gibi yayın yapan Milliyet gazetesine aileler dava açmaya hazırlanıyor.

Okul yönetimi, özel kanunla korunması gereken ilköğretim çağındaki çocukların fotoğraflarının basılarak kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu gerekçesiyle bazı ailelerin gazeteye dava açacağını ifade etti.

Milliyet gazetesi dün 'Okul bahçesinde türbanlı öğrenciler' başlığı ile manşetten bir haber verdi. 'Özel Haber' diye nitelendirilen haberi kimin yazdığı belli olmazken gizli yapılan çekimlerde 18 yaşından küçük ilköğretim ve lise öğrencilerinin 'suçlu' havası verilerek fotoğrafları yayınlandı. Gazeteciliğin temel kurallarından "suçlanan tarafın görüşü haberde yansıtılır" prensibinin de haberde yer almaması dikkat çekti.

Çınar Koleji Genel Müdürü Mehmet Baran, öğrencilerin derslerde ve okul içinde başörtülü bulunmadığını belirterek, gazetenin haberi yanlı verdiğini söyledi. 'Okul bahçesinde türbanlı öğrenciler' başlığı ile verilen haberdeki fotoğrafların okulun çıkış saatinde çekilmiş fotoğraflar olduğuna dikkat çeken Mehmet Baran şöyle konuştu: "Öğrencilerimiz okuldan çıkarken lavabolarda başlarını örtüp çıkmışlar ve servislere binmişler. Bazıları da yürüyerek evine gitmiş. Okul içinde böyle bir durum söz konusu değil. Okula öğrencisini almaya gelen bir veliyi de çarşaflı insanlar okulda geziyor diye yazmışlar. Bizler okul çıkışında insanların ne giyeceğine karışamayız. Öğrencinin velisine nasıl giyineceğini kim söyleyebilir?"

Milliyet, karşı görüş alma ihtiyacı hissetmedi

Sabahtan akşama kadar Milliyet muhabirlerinin okul önünde bekleyip gizli gizli fotoğraf çekmelerine rağmen haber yayınlanmadan önce kendilerinden hiçbir şekilde bilgi almadıklarını ifade eden Mehmet Baran, "Bu haberi yapan kişiler okul mevcuduna kadar araştırma yapmışlar; ama konuyla ilgili bize bir şey sorma ihtiyacı hissetmemişler." dedi.

Milliyet gazetesinde aynı gün başka bir haber daha yayınlandığına dikkat çeken Mehmet Baran bir eğitimci olarak üzüldüğü noktayı şöyle anlattı: "Akdeniz üniversitesinde bir provakatör üniversiteye silahıyla giriyor ve sağa sola ateş açıyor. Üniversitede 12 Eylül askeri darbesi öncesindeki gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Silahıyla görüntüleniyor. Bizim okuldan çıkıp evine giden 3-5 öğrencinin başörtülü fotoğrafı silahlı provokatörden daha önemliymiş gibi manşete çekiliyor. Ben buna üzüldüm."

Çocukların görüntülerinin izinsiz çekilip adeta fişlendiğini kaydeden Mehmet Baran, "Bu konudaki kanuni haklarımızı da saklı tutuyoruz. Kurum avukatlarımız gerekeni yapacak." diye konuştu.

Zaman

Devamını Oku...

Açıköğretim'de yine zorbalık

Başörtüsü yasağını kaldıran Anayasa değişikliğine rağmen hukuksuz uygulamayı sürdüren zihniyet, hafta sonu açıköğretim sınavlarında kendini gösterdi. Cumartesi ve Pazar günü yapılan sınavlara birçok yerde başörtülü öğrenciler alınmadı. İstanbul Üniversitesi başta olmak üzere İstanbul’da birçok okulda başörtülüler sınavlara alınmadı.

Türkiye’nin birçok bölgesinde de benzer manzaralar yaşandı.
BAŞÖRTÜLÜNÜN SINAV KAĞIDI FİŞLENDİ
Açıköğretim İlahiyat öğrencisi Gülsüm Coşkun, Anayasal hakkında ısrar edip başını açmayınca, görevliler sınava almak zorunda kaldı. Nişantaşı Nuri Akın Anadolu Lisesi’nde sınava giren Gülsüm Coşkun’un sınav kağıdı ise işaretlendi. Geçmiş sınavlarda giriş belgelerinde yer alan kılık-kıyafet uyarısında başörtülü girilemeyeceğine dair ibare yer alırken, son sınavlardaki belgelerde bu ibare yer almadı. Giriş belgesindeki kılık-kıyafet yönetmeliğine ilişkin paragrafta, “Öğrenciler kılık-kıyafet konusunda mevcut mevzuatlara göre koyulan kurallara uyacak” yazılı olduğunu belirten Gülsüm Coşkun’un babası İdris Coşkun, kızını başörtüsü ile sınava almak istemeyen görevliden, sınava neden almadığına dair belge istediğini, bunu veremeyince bir metin yazıp gerekçesini izah ettiği kağıdı imzalamasını istediğini; ancak hiçbir talebine karşılık bulamadığını ifade etti.
Hakları konusunda ısrarcı olan baba-kıza daha fazla direneyemen görevli, Gülsüm Coşkun’un sınava başörtülü girmesine izin verdi. Ancak sınav kağıdına işaret koymayı da ihmal etmedi.
KULÜBEDE AÇMAK ZORUNDA KALDILAR
Hukuksuz yasağın uygulandığı simge yerler arasında bulunan İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde yine bildik manzaralar vardı. Anayasa değişikliğine rağmen kendi öğrencilerine yasağı reva gören rektörlük, açıköğretim sınavına gelen başörtülülere de aynı muamelede bulundu. Üniversitenin meydan kapısına gelen başörtülüler, hemen girişteki kulübede başörtülerini çıkararak sınava girmek zorunda kaldılar.

Devamını Oku...

Vali'nin Sicili Kabarık

İnanç Platformu üyelerinin başörtü yasağına karşı yaptığı eylemlerdeki konuşmalar sebebiyle, bazı katılımcılar hakkında Ankara Valiliği'nin ihbarda bulunarak soruşturma açılmasına zemin hazırlaması sert tepkilere sebep olurken, Vali Önal’ın başörtü karşıtlığının da ilk olmadığı öğrenildi.

Her hafta Cumartesi günü Abdi İpekçi Parkı’nda bir araya gelerek başörtüsü yasağının son bulması için eylem gerçekleştiren İnanç Platformu üyelerinin geçen ay büyük bir katılımla gerçekleştirdikleri 3. yıl eylemiyle ilgili olarak Ankara Valiliği'nin savcılığa ihbarı sonrasında başlatılan soruşturmaya sert tepki geldi. Ankara Valisi Kemal Önal’ın, başörtüsüne karşı bu tutumu ilk değil. Önal, 2003 yılında Adana valisiyken de Adana’da satranç turnuvasında dereceye giren bir öğretmenin, ödülü almak için sahneye başörtülü çıkmasına izin veren öğretmen hakkında inceleme başlatmıştı.
VALİ BEY’İN İLK İCRAATI DEĞİL
Vali Önal, satranç turnuvasında ikinci olan Dumlupınar İlköğretim Okulu öğretmeni Serpil Kıvrak’ın 2003 yılında ödül töreni sırasında kürsüye başörtüsü ile çıkması üzerine Milli Eğitim Müdürü Ömer Şimşek’e “Bu duruma müdahale etsenize” şeklinde tepki göstermişti. Şimşek, “Şu an kürsüde. Yapılacak bir şey yok” şeklinde karşılık vermişti. Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Aytaç Bilgen’in elinden, ikincilik ödülünü alan 12 yıllık öğretmen Serpil Kıvrak daha sonra yetkililerin ikazı ile karşılaşmıştı. Okulda derslerine başı açık giren Serpil Kıvrak'ın, kendisini ikaz eden milli eğitim yetkililerine ödül töreninin sosyal bir aktivite olmasından dolayı başörtülü katıldığı, “Tepkiyle karşılaşabileceğimi bilseydim katılmazdım” dediği öğrenildi. Vali Önal ise öğretmen hakkında inceleme başlatma talimatı vermişti.
“ORDUYU GÖREVE ÇAĞIRANLAR NE OLACAK?”
Başörtüsü eyleminde konuşmaları sebebiyle Mazlum-Der Genel Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, Vahdet Vakfı Başkanı Hüsnü Aktaş ve İnanç Platformu sözcülerinden Faruk Altıntaş hakkındaki soruşturmalara tepi gösteren ÖĞRETMEN-SEN Genel Başkanı Yusuf Tanrıverdi, Cumhuriyet mitinglerindeki darbe çığlıklarını hatırlattı. Darbenin açıkça suç olmasına rağmen harekete geçmeyen Valiliğin demokratik talepler karşısındaki tavrının anlaşılır olmadığını kaydeden Tanrıverdi, “Milletin değerlerine savaş açılan mitinglerde orduyu göreve çağıranlar karşısında susanlar ‘herkes için adalet’ diyen ve insani haklarının mücadelesini verenler hakkında soruşturma açarak gerçek zihniyetlerini göstermişlerdir. Bu, demokrasi ayıbıdır ve milletin ifade özgürlüğünün engellenmesidir” dedi.
“LİNÇ ETMEYE ÇALIŞIYORLAR”
İnanç Platformu üyelerinden Özerk Diyanet ve Evkaf Sendikası Genel Başkanı Mustafa Altunkaya da, başlatılan soruşturmanın 3 yıldır sürdürülen eylemi yürüten insanları korkutma amaçlı olduğunu dile getirdi. Altunkaya, “Meclis'te 411 milletvekilinin oyuyla kabul edilen ve üniversitelerde başörtüsüne serbestlik getiren Anayasa değişikliğine rağmen halen yasağı sürdüren rektörler için kılını kıpırdatmayanlar, bu hukuksuz uygulamaya tepki gösterenleri linç etmeye çalışıyorlar. Bu haksız yasak ve ülkenin dört bir tarafında meydana gelen insan hakları ihlalleri ortadan kalkmadıkça eylemlerimizi sürdüreceğiz” diye konuştu.
“BAŞLATILAN SORUŞTURMA MİLLETİN TALEPLERİNE TERS”
Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Aksu ise kendisinin de o eyleme konuşmacı olarak katıldığını hatırlatarak, “İnsanlar haklı oldukları davanın mücadelesini vermek için bir araya gelip itirazlarını dile getiriyorlar. Anlaşılan kimileri artık taleplerimizi dile getirmemizi de engellemeye çalışıyor. Konuşmalarında birlik, beraberlik vurgusu yapan ve haksız başörtüsü yasağına tepkilerini dile getiren insan hakları savunucularını susturmaya yönelik başlatılan soruşturmanın durdurulmasını talep ediyorum. Toplumun daha fazla özgürlük istediği şu günlerde başlatılan bu soruşturma, milletin taleplerine ters düşmüştür” dedi.
İŞTE SORUŞTURMA AÇTIRAN SÖZLER
2 emniyet amiri, 2 komiser ve 8 polisin imza altına aldığı 3 sayfalık tutanakta eyleme katılan konuşmacıların sözlerine yer verilirken, bazı kelimelerin altlarının çizili olduğu görülüyor. Altları çizili olan sözleri sarf eden sivil toplum temsilcilerinin ise suç işledikleri ima ediliyor.
Mazlum-Der Genel Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu: “ ‘Ülkede çatışma çıkar’ diyorlar... Kırk yıldır bu insanlara bu kadar zulüm ettiniz, çatışma mı çıktı? Şimdi neden çatışma çıksın? Özgürlüklere bu kadar düşman olmayın. Bunlar İslâm düşmanlarının yaygara yapmasıdır. Bunlar devekuşu gibi kafasını kuma gömmüş, İslâm düşmanlığı yapıyorlar.”
İnanç Özgürlüğü Platformu sözcülerinden Faruk Altıntaş: “Özgürlüğümüze düşman olanlar var ya; cumhuriyet kuruldu kurulalı ‘artık özgür vatandaşsınız’ diyorlar. Hayır, yalan söylüyorlar.”
Vahdet Vakfı Başkanı Hüsnü Aktaş: “İnsanlar gerek dini kimliklerine, gerek etnik kimliklerine göre cumhuriyet kuruldu kurulalı zulme uğramışlardır. İnsanların kendi tercihlerine saygı gösterin.”

vakit

Devamını Oku...

Yasak Devam Ediyor, FARKINDA MISINIZ!

Yapılan yasal değişikliğe rağmen üniversitelerde keyfi yasak uygulamasına devam ediliyor..

Başörtüsü mağdurlarının öncülüğünde, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının da desteğiyle iki yılı aşkın süredir her hafta gerçekleştirilen başörtüsüne özgürlük eylemleri, bu hafta da Sakarya, Ankara, Van, Akyazı ve Kocaeli başta olmak üzere birçok ilde de yapıldı. Kocaeli İnanç Platformu’nun gerçekleştirdiği eylemde, “Başörtüsü yasağına prim verenler acaba halkın sesine ne zaman kulak verecekler? Kulağınızı zulüm karşısında tıkamayın” denildi.

Başörtüsü mağdurlarının öncülüğünde, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının da desteğiyle iki yılı aşkın süredir her hafta gerçekleştirilen başörtüsüne özgürlük eylemleri, bu hafta da Sakarya, Ankara, Van, Akyazı ve Kocaeli başta olmak üzere diğer birçok ilde de yapıldı. Kocaeli İnanç Platformu’nun gerçekleştirdiği 155’inci hafta eyleminde, “Artık yeter diyoruz. Başörtüsü yasağına prim verenler acaba halkın sesine ne zaman kulak verecekler. Kulağınızı zülüm karşısında tıkamayın. Korkmayın Laiklik de elden gitmez. Gerçek anlamda laikleşmiş olursunuz. Din ve vicdan özgürlüğü alanındaki özgürlükler laikliği baltalamaz, laikliğin tüm topluma uyarlanmasına vesile kılar” denildi.
Bedel ödeyenler
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu’nun gerçekleştirdiği 61’inci hafta basın açıklamasında ise, “Bugüne kadar ‘Başörtüsüne kayıtsız-şartsız özgürlük istiyoruz’ dedik. Bugüne kadar ‘Başörtüsü Allah’ın emridir’ dedik. Başörtüsü yasakçılarını ağır bir dille eleştirdik. Bunların hepsi doğruydu ve hepsinin arkasındayız. Ancak bugüne kadar çok az özeleştiri yaptık veya hiç yapmadık. Bedel ödemek gerektiğini herkes dile getiriyor. Herkes bir bedel ödemeden bahsediyor. Ancak kaçımız bu bedeli ödedik! Kaçımız bu bedeli ödemeye hazırız? Bu bedel dedikleri nedir? Bedel ödeyenler ne haldedir? Evet bedel ödeyen Nurettin Şirin ne halde acaba ne sıkıntılar çekti, biliyor musunuz? Şemdinli savcısı şuan ne yapıyor? Ya Evren’e dava açan Savcı? Diplomaları elinden alınan bu kişiler nasıl yaşıyorlar bugün? Biliyor musunuz?” ifadelerine yer verildi.
Helvadan putlarını yiyorlar
Van Hak ve Özgürlükler Platformu bileşenlerinin yaptığı eylemde ise, “Bu yasak, yapılan kısmi anayasal düzenlemeye rağmen devam ediyor. “Anayasal düzenlemeye rağmen” diyoruz, çünkü bu durum da gösteriyor ki, yasakçıların dayandıkları hiçbir dayanakları yoktur. Yasakçılar hiçbir insani / hukuksal ilkeye dayanmıyorlar. Kendilerinin kurdukları sistemin işletilmesiyle oluşturulan düzenlemelere bile uymuyorlar. Bu tutum kendi elleriyle helvadan yaptıkları putları yiyenlerin tutumudur” denildi. Öte yandan, Sakarya Başörtüsü Platformu da 134. başörtüsü eylemini gerçekleştirdi. Eylemde kapatma davası sürecinde AKP’nin takındığı sığınmacı tutum eleştirilirken, İsrail’in Filistin’de uyguladığı kuşatma ve vahşete karşı Filistin halkının yanında olunduğu mesajları verildi. Üniversitelerdeki Başörtüsü yasağı, Antalya'da "Akdeniz Dayanışma Platformu" (ADAP) çatısı altında bir araya gelen STK'lar tarafından da protesto edildi.

Devamını Oku...

Başörtüsü Platformları Yasaklanıyor mu?

Anayasa Mahkemesi’nin AK Parti hakkında açılan kapatma davası iddianamesini kabul etmesi en çok da darbe için ortam hazırlığında olan Ergenekoncu-darbecileri...

Yasağa karşı çıkmak da suç

Anayasa Mahkemesi’nin AK Parti hakkında açılan kapatma davası iddianamesini kabul etmesi en çok da darbe için ortam hazırlığında olan Ergenekoncu-darbecileri sevindirirken, yargıdan bir sevindirici haber de jakoben laikçilere geldi.

Her hafta bir araya gelerek haksız başörtüsü yasağını protesto eden Ankara İnanç Platformu üyeleri hakkında 301. madden soruşturma başlatıldı. Her hafta Cumartesi günü Abdi İpekçi Parkı’nda bir araya gelerek başörtüsü yasağının son bulması için eylem gerçekleştiren İnanç Platformu üyelerinin geçen ay büyük bir katılım ile gerçekleştirdikleri 3. yıl eylemiyle ilgili olarak soruşturma başlatıldı. Valiliğin, başörtüsü eyleminde yaptıkları konuşmalarda ‘Cumhuriyete hakaret’ ettikleri iddia edilen Mazlum-Der Genel Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, Vahdet Vakfı Başkanı Hüsnü Aktaş ve İnanç Platformu sözcülerinden Faruk Altıntaş hakkındaki ihbarı üzerine harekete geçen Cumhuriyet Savcılığı, ilgililer hakkında soruşturma başlattı.
VAKİT TUTANAĞA ULAŞTI
2 emniyet amiri, 2 komiser ve 8 polisin imza altına aldığı 3 sayfalık tutanakta eyleme katılan konuşmacıların sözlerine yer verilirken, bazı kelimelerin altlarının çizili olduğu görülüyor. Altları çizili olan sözleri sarfeden sivil toplum temsilcilerinin ise suç işledikleri ima ediliyor. Bütün bu gelişmeler, “Ankara Valisi Kemal Önal ne yapmak istiyor” sorularına yol açtı.
İŞTE EMNİYET TUTANAĞINDA YER ALAN ALTI ÇİZİLİ SÖZLER
BUNLAR SUÇ SAYILIYOR:
Mazlum-Der Genel Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu: “Ülkede çatışma çıkar diyorlar... Kırk yıldır bu insanlara bu kadar zulüm ettiniz çatışma mı çıktı? Şimdi neden çatışma çıksın? Özgürlüklere bu kadar düşman olmayın. Bunlar İslâm düşmanlarının yaygara yapmasıdır. Bunlar deve kuşu gibi kafasını kuma gömmüş, İslâm düşmanlığı yapıyorlar. ”
İnanç Özgürlüğü Platformu sözcülerinden Faruk Altıntaş: “Özgürlüğümüze düşman olanlar var ya; cumhuriyet kuruldu kurulalı ‘artık özgür vatandaşsınız’ diyorlar. Hayır, yalan söylüyorlar.”
Vahdet Vakfı Başkanı Hüsnü Aktaş: “İnsanlar gerek dini kimliklerine, gerek etnik kimliklerine göre cumhuriyet kuruldu kurulalı zulme uğramışlardır. İnsanların kendi tercihlerine saygı gösterin.”
RESMEN FİŞLEMİŞLER
Diğer taraftan savcılığa verilen tutanakta, eylemci grubun, ‘Uyan, diren, özgürleş’, ‘Tekbir; Allahu Ekber’, ‘Direniş var, yılgınlık yok’, ‘Baskıya hayır, eğitime özgürlük’ ve ‘Darbelere karşı omuz omuza’ şeklinde sloganlar attığı belirtiliyor. Yine eylemde gösterici grubun ellerinde taşıdıkları pankartlarda yazılı olan sloganlar da tek tek tutanaklara not düşülmüş.
“BURNUMUZA KÖTÜ KOKULAR GELİYOR”
Konuyla ilgili Vakit’e açıklama yapan Mazlum-Der Genel Sekreteri ve Adalet-Der Genel Başkanı Avukat Emre Yurtalan, “Başlatılan bu soruşturma, ifadelere bakıldığı zaman her konuşmanın birileri tarafından cumhuriyete hakaret olarak değerlendirilebileceğinin açık göstergesidir. Bu soruşturmanın başlatılması düşünce ve ifade özgürlüğünü yetkililerin ne kadar dar ve taraflı yorumladıklarını gözler önüne sermiştir. Bu konuşmalarda genel itibari ile birliğe, beraberliğe ve insan haklarına vurgu yapılmıştır. Bunun neresinde cumhuriyete hakaret olduğu anlaşılır gibi değildir. Ülkenin içinde bulunduğu ortamda böyle bir soruşturmanın başlatılması burnumuza kötü kokuların gelmesine neden olmuştur. Birileri 28 Şubat’ı hedefliyorsa bizler asla buna alet olmayacağız. Bizler haklarımızın peşindeyiz. Gasp edilen haklarımızı hukuki alanın dışına çıkmadan alana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.

vakit

Devamını Oku...

Konya'da 30. Başörtüsü Eylemi

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 30. hafta dün Kayalıpark’ta toplandı.

Platform sözcüsü olarak konuşan Ravza Eğitim Kurumları Başkanı Halis Nükte “Yeryüzünde sömürgenin ve fesadın kaynağı olan bazı ülkeler, kendi kirli gerçeğini insan hakları ve özgürlükler kılıfıyla örtmektedir. Bu ikiyüzlü ülkelerin milletvekilleri İslam’a ve O’nun yüce değerlerine dil uzatarak ‘fitne’ çıkartmaktadırlar. Bu fitnecileri ve fitnelerini şiddetle telin ediyoruz” dedi.

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 30. haftada Kayalıpark’ta toplandı. Platform sözcüsü olarak konuşan Ravza Eğitim Kurumları Başkanı Halis Nükte ‘Biz her ümmet için bir ibadet tarzı koyduk. Onlar buna göre ibadet ederler. Artık dinde seninle çekişmeye girmesinler. Sen onları Rabbi’ne çağır. Şüphesiz Sen dosdoğru bir hidayet üzerinesin. Eğer Seninle tartışıılarsa de ki “Allah yaptıklarmızı daha iyi bilmektedir.” Allah kıyamet günü ayrılığa düştüğünüz şeylerde hüküm verecektir’ ayetlerini hatırlatarak “Bizler insanları rablerine çağıran bir topluluğuz. Hidayeti üzerinde bulunduğumuz din hususunda insanlar bizimle tartışmaya girerlerse, biz onlara ‘Allah yaptıklarınızı daha iyi bilmektedir’ diyoruz. Sırtlarını egemen güçlere dayayıp bol akademik sıfatlarla din hususunda ahkâm kesenler şunu bilmelidirler ki “Allah’ın dini onların akademik atış alanları değildir.” Onlara Ahiret gününü hatırlatır, o günün dehşetinden sakındırırız. Yeryüzünde sömürgenin ve fesadın kaynağı olan bazı ülkeler, kendi kirli gerçeğini insan hakları ve özgürlükler kılıfıyla örtmektedir. Bu ikiyüzlü ülkelerin milletvekilleri İslam’a ve O’nun yüce değerlerine dil uzatarak ‘fitne’ çıkartmaktadırlar. Bu fitnecileri ve fitnelerini şiddetle telin ediyoruz. Ayrıca bunlara sessiz kalarak destek veren tüm batılı devletler ve Müslümanların haklarını engellemekte yarış halinde olan yasakçı ve zorba zihniyet baskının şiddetini artırarak devam ettirmektedir” dedi. Nükte “Başta başörtüsü olmak üzere toplumun en temel hakkı olan ibadet hürriyetine engeller konulmaktadır. Kökü karanlık güçlerce ilişkilendirilen baskıcı güruhun bu faşistçe tutumları evrensel zorbalara cesaret vermektedir. Ancak bu baskı inananlara kararlı direnişiyle istedikleri menfur sonuçlara ulaşamayacaktır” şeklinde konuştu.


Devamını Oku...

Akyazı'da 61. Başörtüsü Eylemi


Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu’nun her hafta Akyazı'da başörtüsüne özgürlük için tertip ettiği eylemlerin 61.si yapıldı.

Basın Açıklamasının Tam Metni:


Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'nun düzenlemiş olduğu 61. basın açıklamasında beraberiz.

Bugüne kadar 'Başörtüsüne kayıtsız-şartsız özgürlük istiyoruz' dedik. Bugüne kadar 'Başörtüsü Allah'ın emridir' dedik. Başörtüsü yasakçılarını ağır bir dille eleştirdik. Bunların hepsi doğruydu ve hepsinin arkasındayız.

Ancak bugüne kadar çok az özeleştiri yaptık veya hiç yapmadık.

Bedel ödemek gerektiğini herkes dile getiriyor. Herkes bir bedel ödemeden bahsediyor. Ancak kaçımız bu bedeli ödedik! Kaçımız bu bedeli ödemeye hazırız? Bu bedel dedikleri nedir? Bedel ödeyenler ne haldedir?

Evet bedel ödeyen Nurettin Şirin ne halde acaba ne sıkıntılar çekti, biliyor musunuz? Şemdinli savcısı şuan ne yapıyor? Ya Evren'e dava açan Savcı? Diplomaları elinden alınan bu kişiler nasıl yaşıyorlar bugün? Biliyor musunuz?

Bugün yeni bir parti kapatma davası ile karşı karşıyayız. Bu süreçte aklı selimin galip gelmesini temenni ediyoruz.

Bizler her gün bizim değerlerimize saldıran gazeteleri satın almaya devam etmiyor muyuz? Her akşam bize hakaret eden TV kalanlarını seyretmiyor muyuz? Bunları niçin yapıyoruz, hiç kendimize sorduk mu?

Acaba, bedel ödemekten bahseden bizler, yani konforumuzdan taviz vermeyen bizler bedel ödemeye hazır mıyız? Mesela, üstünde oturduğumuz koltuğu feda edebilir miyiz? Mesela, yoksul kalmaya hazır mıyız?

Parti kapatılırsa ki bu temenni etmiyoruz, kaç AKP'li parti değiştirecek? Kaçı bugün diğer partilerle temas içindedir? Her devrin adamları yeni devirde de varlıklarını sürdürürler. Birazda kendimizle yüzleşmeliyiz.

Müslümanlara da gazeteyi ben satarım düşüncesiyle sözüm ona İslami gazete çıkaran birinin gazetesinde yazı yazmak ne kadar müslümancadır?

Malum holdinglerin ürünlerini pazarlayan iş adamları ben bu adamın petrolünü satmam deyip işyerine kilit vurabilir mi? İsrail'e her gün para aktaran markaların temsilcileri para kaybetmek pahasına temsilciliklerini kapatabilirler mi?

Ve bin bir çeşidi olan İslami cemaatlerin, grupların önderleri meydan yerine çıkıp şu ürünü satmayın diyebilirler mi?

Evet, önce bedel ödemeye ne denli hazır olduğumuz sorgulayalım?

Baskısız ve zulümsüz günler temennisiyle gelecek hafta buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu adına

Mazlumder Sözcüsü İrfan ALEMDAR

Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı Av. Nesip YILDIRIM söz alarak;

"Kardeşlerim, kardeşiz. Ya Hz. Adem'den ya da inandığımız değerler itibariyle kardeşiz.

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformunu, 61. hafta etkinliğini yapmasından dolayı kutluyorum. Sabırlı ve yılmadan hakkı savunmak takdir edicidir.

Türkiye'de düşünce ve ifade özgürlüğü ile Din ve vicdan özgürlüğü lehine AB sürecinde iyi gelişmeler oldu. Ancak daha yapılması gereken çok şey var. Devlet iktidarını, kendi çıkarları için kullananlardan temizlenmesi ile daha fazla hak ile daha fazla özgürlük, Türkiye'nin çözüm ilacıdır.

İnsanların ifadelerinden, inançlarından, ırklarından veya giyim kuşamlarından dolayı hak mağduriyetine uğramaması gerekir. Aslolan İnsan ve haklarıdır.

Türkiye'de milletin egemenliğinden çekinen kesimler var. Bir kısmı sanal korkularından, bir kısmı da iktidarlarını kaybetme korkusundan hakların herkes için eşit tanınmasına karşı çıkmaktadır. Milletin egemenli sizlerin egemenliğidir. Katı Kemalist ideolojiyi maske olarak kullananlar, başkalarının haklarını baskılamaya çalışanlar ve geçmişten beri var olan Ergenakon tipi örgütlenmeler, bir arada eşit haklara sahip olarak yaşama iradesine zarar vermektedir. Haksızlığa kimden gelirse gelsin karşı çıkmalıyız.

Haksızlıkların yeniden yapılmamasını dilediğimiz gibi, geçmişte haksızlık yapıp yargıya hesap vermemiş kişi ve topluluklarında makam ve mevkisi ne olursa olsun hesap vermesi gerektiğini ifade ederiz. Kirliliğin üstü örtülerek geleceğe sağlam şekilde bakamayız.

MAZLUMDER olarak; Hak ve özgürlüklerin sadece kendimiz için değil, herkes için var olması ve korunması gerektiğini belirtiriz." dedi.

haksöz

Devamını Oku...

Van'da 83. Başörtüsü Eylemi

Van Hak ve Özgürlükler Platformu 83. başörtüsü eylemini gerçekleştirdi.

Basın açıklamasının tam metni:

Başörtüsü yasağı zulmünü ve farklı hak ihlallerini protesto ettiğimiz yeni bir basın açıklamamızla karşınızdayız. Bu yasak, yapılan kısmi anayasal düzenlemeye rağmen devam ediyor. "Anayasal düzenlemeye rağmen" diyoruz, çünkü bu durum da gösteriyor ki, yasakçıların dayandıkları hiçbir dayanakları yoktur. Yasakçılar hiçbir insani / hukuksal ilkeye dayanmıyorlar. Kendilerinin kurdukları sistemin işletilmesiyle oluşturulan düzenlemelere bile uymuyorlar. Bu tutum kendi elleriyle helvadan yaptıkları putları yiyenlerin tutumudur. Ve insani değildir. Bu jakoben zalim ve zorba tutumlarını halkı mutsuz etme pahasına sürdürüyorlar. Bu anlayışı şiddetle kınıyoruz. Halkın iradesi ve egemenliği iddialarına rağmen mafya usulü çetevari bir mantıkla kendi irade ve egemenliklerini tesis etmeye çalışıyorlar. Bu mantığın ürünü olan Ergenekon tipi yapılanmalar ile sözüm ona savunduklarını iddia ettikleri vatan toprakları üzerinde yaşayan halkların hayatlarını cehenneme çevirmenin gayreti içindedirler. Bu hukuk dışı, insanlık dışı oluşumlarla yapılan mücadeleyi destekliyor, mücadelenin bu karanlık oluşumların varlığı son buluncaya kadar devam ettirilmesini istiyoruz. Bu cümleden adı, sanı, unvanı ve makamı ne olursa olsun bu karanlık güç odaklarıyla mücadeleyi köstekleyenleri de kınıyoruz. Halkımızı uyanık olmaya ve bu girişimi desteklemeye çağırıyoruz.

Bölgemizde meydana getirilmeye çalışılan kaos ve kargaşa ortamının sorunları çözmeyeceği aşikardır. Çözüm umudunu bir başka bahara ertelemektir. Bu durumdan yine mazlum halkımız zarar görecektir. Geçmişte hep gördüğü gibi…

Yetkilileri sorumlu davranmaya çağırıyoruz. Yaptıkları iş ve işlemlerle kaos ve kargaşanın müsebbibi durumuna düşmektedirler. Sorumluluk mevkiinde olanların sorumsuz davranma lüksleri / hakları yoktur. Bu meyanda toplum hayatını sıkıntıya sokan bütün sorunların özellikle de Kürt sorunun insancıl bir anlayışla hak/ hukuk / adalet ilkeleri çerçevesinde, Kürt halkının insani sosyo-kültürel haklarını yaşayabilme ortamını sağlayacak şekilde bir an önce hukuki çözüme kavuşturulmalıdır.

Hollanda ve Danimarka'da gerçek dışı bir şekilde İslam'a ve İslam Peygamberi Hz. Muhammed (sav)'e karşı başlatılan hakaret girişimlerini vahşi batı medeniyetinin gerçek yüzünün tezahürü olarak görüyor, bu vahşi medeniyetin insanlık ve insani değerlere karşı yaptıkları ve dünyayı kan gölüne çeviren, savaşımının bir parçası olarak görüyoruz. Ve şiddetle lanetliyoruz. İnsanlık onur ve izzetine sahip herkesi bu vahşi, insanlık dışı girişime karşı tepkili olmaya çağırıyoruz.

İnsan haysiyet ve onurunu rencide edici bütün hak ihlallerini dillendireceğimizi ve konuyla ilgili hassasiyetimizi ve direnişimizi sürdüreceğimizi halkımıza ilan ediyoruz.

Van Hak ve Özgürlükler Platformu
Anadolu Gençlik Derneği, Gökkuşağı Derneği,
İnsan-Der, Mazlumder, Memur-Sen, Umut-Der

Devamını Oku...

Kocaeli'de 155. Başörtüsü Eylemi

Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu 155. başörtüsü eylemini gerçekleştirdi.

Basın açıklamasının tam metni:

Değerli basın mensupları, hakkını arayan ve başörtüsü mücadelemize destek veren duyarlı insanlar… Yine buradayız yılmadan mücadelemize devam edeceğiz.

Zulüm bitmeden buradan ayrılmayacağız. 155 haftadır buradan sesleniyoruz. Artık yeter diyoruz. Başörtüsü yasağına prim verenler acaba halkın sesine ne zaman kulak verecekler. Kulağınızı zülüm karşısında tıkamayın. Korkmayın Laiklik de elden gitmez. Gerçek anlamda laikleşmiş olursunuz. Din ve vicdan özgürlüğü alanındaki özgürlükler laikliği baltalamaz, laikliğin tüm topluma uyarlanmasına vesile kılar. Yasak kalkarsa sizlerin hep dile getirdiğiniz "türbanda siyasi" simge olmaktan çıkar. Anayasamızın 24. Maddesinde belirtilen şekilde " Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir." ifadesiyle kişi haklarına kavuşmuş olur.

Yasakta diretmeniz Türkiye'nin huzur, barış ve adalet ortamına ne derece düşman olduğunuzu gösteriyor aslında. Sizlerin bu tavrı başörtüsünü istismar aracına dönüştürmüştür aynı zamanda. Bu halkın başörtüsü üzerinden çekin ellerinizi. Halkın başında demoklesin kılıcı olarak duran sizleri görüyor ve Kral çıplak diye bağırıyor.

Bizler kendine Demokrat, kendine Hukuk isteyen bir kitle değiliz. Hakiki anlamda adaletin herkesimin inanç ve düşüncesini özgürce yaşadığı bir ortamda olabileceğine inanıyoruz. Bu sebeple Hukuk'u kendine göre eğip bükenleri, Hukuk Devleti ve Sosyal Devlet olgusunu gölgede düşürecek bütün karaların bu ülkeyi ortaçağa götüreceğini ifade ediyoruz.

AKP'nin kapatılması davası toplumun tüm kesimleri esnaf, işçi, memur vs. için bir belirsizliği de meydana getirmiştir. Partilerin kapatılmaları hususundaki Anayasa değişiklikleri bir an önce yapılmalıdır. Ancak bu değişiklik ülkedeki farklı inanç ve etnikteki insanların iradelerini de kapsamalıdır. Partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Türkiye'nin Demokrasi, Hukuk sınavından geçip - geçemeyeceğini yakında göreceğiz. Yıllardır baskı ve dayatma politikalarına taraf olan siyasi erkeler ve Hukuk yorumlayıcıları, ülkenin Başsavcısı ağzındaki baklayı çıkararak AKP'nin kapatılma talebi nedeni olarak başörtüsü konusunda atılan adımları gerekçe göstermişlerdir.

Bu süreçte vatandaşlarımızın provokatif filelere pirim vermemelerini bekliyoruz. Anayasa mahkemesi kendi sınavını verecek. Kazanan, yada kaybeden Türkiye olacak. Anayasa Mahkemesinin davayı kabul etmiş olması bu ülke için yeterli ayıp iken, Cumhurbaşkanı'nın yargılanma talebi ise ülkedeki hukuk deliğinin büyüklüğünü gösteriyor bizlere. Bekleyeceğiz ve göreceğiz. Beğensek de beğenmesek de halkın bir kesiminin temsiliyetine Cumhuriyet adı altında, "laiklik" adına kement vurmak halkı "Demokrasi" kuklasına çevirmektir.

Yıllardır yeni bir zulme gözlerini açan başörtülüler çok süreç atlattılar, sırtlarını bir partiye dayamadan mücadelelerini tıpkı bizler gibi her platformda sürdürdüler, sürdürmeye devam edeceklerdir.

Son olarak Hollandalı yabancı karşıtı Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders'in İslam karşıtı "Fitne" adlı filminin internette sansür karşıtlığı nedeniyle yayınına devam ettiği bilinmektedir. Filmde İslam dinine , yüce Kitabımıza hakaret edilmektedir. Bu tür filmi yayınlayanlar farklı din mensupları arasındaki nefret duygularının artmasına ve dolayısıyla provokatif olaylara yol açmaya sebep olacaklardır. Bu filmin derhal yayından kaldırılmalıdır.

Devamını Oku...

Antalya'da 7. Başörtüsü Eylemi

Üniversitelerdeki Başörtüsü yasağı, Antalya'da "Akdeniz Dayanışma Platformu" (ADAP) çatısı altında bir araya gelen STK'lar tarafından protesto edildi.

28 Şubat postmodern darbe süreci ile daha da derinleştirilen Başörtüsü
Yasağı, geçtiğimiz ay üniversitelerde serbest bırakılmasına yönelik mecliste
yapılan Anayasa değişikliğine rağmen hala sürüyor.

Ankara, Sakarya, Van gibi bir çok ilin yanı sıra, Antalya'daki, bazı Sivil
Toplum Örgütleri de bir araya gelerek ortak bir platform oluşturmuş ve her
ayın ilk cumartesi günü yasağı basın açıklamaları ile protesto ediyorlar.

Bu ay 7.si gerçekleştirilen basın açıklamasında göze çarpan dövizler
şunlardır: "Başörtüsü Kimliğimizdir Yasaklanamaz, Yuh Olsun Size ve
Taptıklarınıza, Yargı Despotizmine Geçit Yok, Yasak Sürüyor Duymuyor
musunuz?"

Çeşitli sloganların atıldığı basın açıklamasına katılımın yoğun olduğu
gözlendi. Basın açıklamasını okuyan Alpaslan Arslan bir dahaki basın
açıklamasının 3 Mayıs 2008'de yapılacağını söyleyerek konuşmasını bitirdi.

AKDENİZ DAYANIŞMA PLATFORMU 7. BASIN AÇIKLAMASI METNİ

Sayın basın mensupları, Antalya ve ilçelerinden gelen sivil toplum
kuruluşu mensupları ve saygıdeğer Antalyalılar. Akdeniz Dayanışma Platformu (ADAP) olarak 'Başörtüsüne Özgürlük Eylemi'nin 7.sini gerçekleştiriyoruz.

Gene ızdıraplı bir ay geçirdik. İstiyoruz ki bu toplandığımız son ay olsun,
ama ne mümkün. Azgın azınlık iyice azıttı. Gerginlikten nemalanmayı iş bilen
bu kimseler bir de bizlerden ortamı germememizi istiyorlar. Kuzuyu yemeyi
kafaya koyan kurt gibi karşımıza geçip sırıtıyorlar.

Ama bizler de uyandık, kuzunun gözü açıldı. 31 Mart vakıasında Abdülhamit'i devirdiğiniz gibi, 27 mayısta Menderes'i indirdiğiniz gibi rahat
olamayacaksınız artık. Ey ittihat terakkinin takipçisi zalimler. Bilin ki,
karşınızda biz varız. Artık, sizin derdinizin laiklik ve kemalizm kisvesi
altında Müslümanlar ve İslam'la hesaplaşmak olduğunu anladık. İrtica irtica
diye açtığınız savaşın İslam'a karşı, Müslüman halka karşı olduğunu anladık.

Bu savaşı açtığınız bizler, bu davanın yeryüzündeki temsilciliğini
omuzlarına alma sorumluluğunu -buna layık mıyız bilemiyoruz ama- üzerine
almış İslam milletiyiz. Sırtımızda bu yükün tarihi sorumluluğunu
hissediyoruz. Evlatlarımızın bizleri hayırla yadetmeleri için, onlara hür ve
özgür bir vatan teslim edebilmek için buna kendimizi zorunlu hissediyoruz.
Bizleri çiğnemeden bir adım attırtmayacağımızı buradan ilan ediyoruz.

Önden giden atlılar anlatmışlardı. Bir çocuk getirmişlerdi. Ve iki kadın
vardı çocuğu isteyip, çocuğun annesi olduğunu iddia eden. Kadı çocuğun ikiye bölünmesine karar verince, öz anne çocuğunun bölünmesine razı olmayıp, çocuğun yalancı anneye verilmesine ses çıkarmamıştı. Bizde, bu vatan yaralanmasın, parçalanmasın diye, bu güne kadar bu riyakar annelere göz yumduk. Ama artık bu devran bitti. Bu vatanı gerçek sahiplerinin
sahiplenmesi zamanıdır. Artık, yeter ki bu memlekete zarar gelmesinde çocuk onlarda kalsın demeyeceğiz. Eskiden adil kadılar gerçek anneyi tespit
edebilecek basirete sahiplermiş. Günümüzde adil kadılarımız kalmadı. Onun
için çocuğumuzu kumara basmayacağız, kadı efendinin lütfunu
beklemeyeceğiz Artık kendimizi riske atacağız. Artık bu çocukta bu memlekette bizim bilesin diyeceğiz.

Türkiye, krizleri, üzüntüleri hiç bitmeyen bir ülke görünümünü aldı. Gün
geçmiyor ki, protesto edilecek, kınanacak yeni bir gelişme yaşanmasın.
Babalarımız bize gerilimden kaostan cıkmış bir ülke miras bıraktılar. Ama
biz çocuklarımıza, mutlu, gerilimden uzak, yaşanabilecek, her türlü
farklılığını değer olarak kabul etmiş, güler yüzlü, haksızlığa yer olmayan
pırıl pırıl bir ülke miras bırakmak istiyoruz. Sürekli, ülkemiz,
inançlarımız, bölgemiz üzerinde oynanan iç ve dış tezgâhların, rızası
alınmamış zavallı oyuncuları olmayı çocuklarımıza yakıştıramıyoruz.

AK Parti'ye kapatma davası açıldı. Daha on yıl önce geçmemiş miydik bu
yoldan? Birtakım kelli felli insanlar, yaşlarına, konumlarına, tecrübelerine
bakmadan, bu mazlum milletin tepesine inecek darbeler planlamamışlar mıydı?
Milletçe bıkmamış mıydık darbelerin moderninden post moderninden?

Meğer bunca zamandır, "Kızma Birader, Darbende Bize de Yer Ver" isimli bir oyun oynanıyormuş üzerimizde. Meğer "Tehlikenin Farkında mısınız?" diye reklam yayınlayan gazetenin baş yazarı, darbe planlayıcılığı yapmakla
suçlanarak göz altına alınabilirmiş ?

Biz de saf saf "bu da gelir bu da geçer, bu ülkeye de gelir elbet özgür
günler" diye bekleyip durmuşuz. Ama biz bu oyunlara dur demedikten sonra,
birbirimize dört elle sarılıp küresel ya da yerel asalakların tekerine çomak
sokmadıktan sonra geçmeyecek bu günler… Onlarsa bize bataklıktan çıkmamız için el vermiş numarası yaparken çamura daha çok batırmak için kafamıza basmaya devam mı edecekler ?

Eğer biz sokaklarda birbirimize "Türban da nereden çıktı, İslam'da yok öyle
bir şey" diye bağırmaktan, üniversite önlerinde birbirimizi satırla
doğramaktan, "Yasağa yasak demek yasak" diye parti kapatmaya kalkışmaktan, Irak'taki kanlı ve insanlık dışı işgali protesto eden öğrencileri dipçikle döverek hırpalamaktan, birbirimizi 301 vesilesiyle dava etmekten
vazgeçmezsek devam edecekler elbette…

Sahi neden geldi ülkemize Dick Cheney ,ve acaba ne koparttı giderken?
Allak bullak olacak Ortadoğu'da , Türkiye'ye de figüran rolünü mü biçti yine
yönetmen?

"Parçala yönet" anlayışa karşı, bir olalım, iri ve diri olalım. İri lokmayı
yutmak kolay değildir. Şüphesiz ki sağduyu ve uzlaşma diyalog kurabilme
toplumda özlenen, arzulanan ve hâkim kılınması istenen bir durumdur.
Toplumsal anlamda Türkiye'nin hangi dinamikler üzerinde var olduğu ve bu
dinamiklerin kimler tarafından ve ne şekilde tesis edildiği ortadadır. Bu
anlamda Türkiye'de toplumsal dinamikler denen şey Kemalist ideoloji ve
seçkinci elitler tarafından bu ülke halkına dayatılan unsurlardır. En
başından bu yana halk bunları benimsememiş ve kendi özünde var olan İslami değerlere sarılmış ve sahip çıkmıştır.

Son günlerde içi boşaltılmış bir şekilde moda bazı söylemlerin sıkça
kullanıldığına şahit olmaktayız: 'Uzlaşma ve sağduyu.' Bunlar terim olarak
güzel, anlamlı, önemli ve ihtiyaç duyduğumuz kavramlar oldukları kadar
muğlak ve nereye çeksen giden kavramlardır. Bunları sıklıkla dile getiren
çevrelerin samimi olmadıklarını düşünüyoruz. Uzlaşma, nerede, nasıl, kimle
ve nede uzlaşma. Yıllarca kızlarımıza reva görülen başörtü yasağını
kaldırmakta mı uzlaşma? Ergenekon davasının rafa kaldırılması, çetelerin
ülkeyi gizliden yönetmesinde mi uzlaşma? Yıllardır halkın değerleri ile
barışık olmayan, hiçbir zaman halktan tek başına iktidar olacak oyu
alamamış, gelmiş geçmiş tüm iktidarların üstünde kendini iktidar gören,
azınlığın çoğunluğu yönetmesini meşru gören, benim isteklerim olursa iyi ama
benim anlayışıma uymayan her durumda kriz çıkar diyen, özgürlükleri
kısıtlamaktan başka düşünceleri olmayan bu zihniyette mi uzlaşma ? Uzlaşma
atılan tüm olumlu ve güzel adımlardan geri adım atmakta mı uzlaşma?

Bu ülkenin insanlarını, birbirleri için tehlike unsuru oldukları korkusunu
yayıp, birbirine düşürerek, ayrımcılık yapıp halkı kamplara bölen zihniyet;
bu yasakçı, bu kendini ululayan, bu kendine tapınan zihniyettir. Bu zihniyet
tamamen ortadan kalkmadan, hiçbir özgürlük tam bir özgürlük olamayacaktır.
Özgürlüklerin kısıtlanmasının ne demek olduğunu bilen insanlar olarak,
bundan sonra da her türlü ayrımcılığın, hak ihlalinin, baskının, dayatmanın
karşısında olacağız.

Uzlaşmada gerçekten samimi iseniz, gelin başörtü yasağının hizmet
alan-veren ayrımı yapılmaksızın kaldırılmasında uzlaşalım. Çeteler ile
mücadelede ve demokratikleşme yolunda atılan adımlarda uzlaşalım. Ülkemizi geriye değil, daha ileriye götürecek reformlarda uzlaşalım. Ülkeyi bilinçli bir şekilde geren Masonik çetelerle mücadelede uzlaşalım. Çağdaş bir ülkeye yakışır bir şekilde, üzerine deli gömleği gibi giydirilmiş bu darbe
anayasasını kaldırıp insan onur ve haysiyetine yaraşır bir anayasa üzerinde
uzlaşalım.

Uzlaşma uzlaşma diye feveran ile ortalığı bir birine katanların
asıl derdi; sivil anayasa çalışmaları, çetelerin üzerine gidilmesi ve
başörtüsü konusunda hükümetin attığı kararlı adımlardır. Bu adımların
atılmasıyla eşzamanlı olarak, Mason localarının liderlerinin, Doğu
Silahçıoğlunun, Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan'ın, CHP Genel Başkanı
Deniz Baykal'ın verdikleri röportaj ve beyanatların, kimi tetikçi
kalemlerin köşelerinden yaylım ateşe başlamaları tesadüf değildir.

Bu sürecin uzantısı olarak da AK Parti'ye açılan kapatma davası,
sivilleşmeden rahatsız olanların düğmeye basmasıdır. Tarihinde ilk ken bu
halkın yakaladığı fırsatlar bu çevrelerce sabote edilmek isteniyor. Bu
süreçte dik duruş önemlidir. Eğilip bükülmeden, asla geri adım atmadan
hükümet üstüne düşen görevi yerine getirmelidir.

Bizim sözümüz, uzlaşma derken art niyetli olanlaradır. Uzlaşmadan kasıt
çeteler ile pazarlık ve sivil anayasadan ödün ise buna asla razı
olmayacağız. Hükümet asla geri adım atmamalıdır. Ülkede ihtiyaç duyulan şey adaletin tesis edileceğine ilişkin kuvvetli dair adımların atılmasıdır.
Bizler, tevhid ve adalet eksenli, hak ve özgürlük taleplerimizi her
zamankinden daha güçlü bir şekilde seslendirerek gündemleştirerek ve bu
taleplerimizin arkasında ilkeli ve onurlu bir şekilde, ne pahasına olursa
olsun duracağız

Hükümet başına örülmek istenen bu sürecin hukuki bir süreç değil
siyasi bir süreç olduğunu bilmeli ve buna göre davranmalıdır. Hukuksuzluğu
şiar edinmiş cambazlara hukuk öğretemezsiniz. Sizin elinizdeki tek
sermayeniz halk desteğinizdir. Sizler bize güvenmesini öğrenin ki bizler de
sizlerin yüzünüzü kara çıkartmaktan utanabilelim.

3 mayıs Cumartesi gün saat 11:00'da yine burada 8.sini yapacağımız basın
açıklamasında buluşmak ve mazlum Müslümanların haklarının takipçisi
olduğumuzu bildirmek üzere hepinizi Allah'a emanet ediyoruz.


*ADAP PLATFORMU*

ANÇED(ALANYA), SEBİLAY(ALANYA), RADYO MERCAN, ÖZGÜR-DER ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ, AKAD (MANAVGAT), ENSAR VAKFI SERİK ŞUBESİ, ES-DER ANTALYA ŞUBESİ, DİYANET-SEN ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ, EĞİTİM-BİRSEN ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ,

*ÖZGÜR-DER ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ
ÖZGÜR DÜŞÜNCE VE EĞİTİM HAKLARI DERNEĞİ


Devamını Oku...