23 Mart 2008 Pazar

BAŞÖRTÜSÜ DENKLEMİ

entry-content'>

BAŞÖRTÜSÜ DENKLEMİ - 1

Hatırlıyorum da rahmetli dedem ne çok istemişti örtünmemi.’bir gün seni başörtülü görürsem’ diye başlayan adak cümleleri kurardı. Haksız da değildi hani, her iki dedesi hacı olup tüm kuzenleri örtülü olup da imam hatibe giden biri, liseye gidip de hala başı açıksa nasıl da göz tırmalardı o sülalede düşünsenize!Annem ve babam her seferinde ayıplanır ve bana yüklenirlerdi,bense ‘dedemden korktuğum için değil Allah rızası için örteceğim,okuyup anlayıp örtü mantığını kavramadan sırf sizi rahat bıraksınlar diye örtünmeyeceğim’ der dururdum.
Üniversiteyi kazandığım yaz okuma- araştırma Kuranı anlama çalışmalarım neticesinde örtünmeye karar verdim.Herkes çok sevindi artık ben de onlardan biriydim..aile meclislerinde şu kafası açık kız da kim denilen,horlanan kız gitmiş artık yerini başörtülü üniversiteli bir genç kız almıştı.Huzurluydum,rabbime bir söz vermiş ve yerine getirmiştim.huzurlu olduğum kadar da heyecanlıydım,her gün bitirmem gereken kitaplar,eski dergi fasiküllerim,özetlerim,küçük not kağıtlarım,her yerine notlar düşülmüş Kuranı kerimim vardı.Evde,okulda,otobüsde,her yerde okuyor okuyor rabbimi tanıyor ve yakınlaşıyordum.İnancımın hiç de hacı dedelerimin öğrettiğinden ibaret olmadığını görüyordum.

Dört koca yıl böyle hızlı bir şekilde okuyup,öğrenerek geçti.Fakültenin son yılına geldiğimizde içimize bir ateş düştü ki sormayın..Mezuniyetime iki ay kala her yeri kasıp kavuran başörtüsü yasağı bizim fakülteye de ulaşmıştı.Açanlar,açmayanlar derken ben örtünmemin dördüncü yılında safımı, açmayanların yanında belirledim.Bu sefer seneler önce kapan diye yalvarıp baskı yapan hacı dedelerim ve diğer büyüklerim başımı açıp okulumu bitirmem için baskı yapıyorlardı.İşin ilginci bana hep örnek olarak gösterdikleri kuzenlerim çoktan hazırlamışlardı bile peruklarını..Yıl 1998 …meydanlar,sokaklar hıncahınç insan dolu ..
Zulme direnen öğrenciler ve onlara destek veren binlerce esnaf,ana,baba,dede,bebek herkes…
Biber gazları,joplar,kovalamacalar,gözaltılar hiçbirisi onları yıldırmadı ‘başını aç ve okulunu bitir ‘diyen aile baskıları kadar.Başını açan arkadaşlarını dışlamadılar,ayıplamadılar,yargılamadılar ama dışlanan hep onlar oldu.

Dokuz yıl geçti hiçbir şey değişmedi,aynı coğrafya,aynı yasak .Birileri bu yasağı görmezden gelse de hala birilerinin içi kanar,yüreği sızlar o tarihi üniversitenin önünden geçerken.Kapısından kovulduğu,içeriye girmenin tek koşulunun inancını çıkarıp çantasına koymasının söylenildiği o günler film şeridi gibi akar gözlerinin önünden.
Bu yazıyı niye yazdım?harıl harıl öss telaşının yaşandığı şu günlerde belki de bir zamanlar o yasağa maruz kalmış anneler kızlarına ‘o okulu yazma şunu yaz ‘diye telkinde bulunuyor,o meydanlarda yumruk sallamış babalar bilmem hangi özel üniversitenin imkanlarını araştırıp ter döküyor.Aman kızları iyi bir üniversiteye girsin açık(!)da kalmasın diye..Adı Ebrar,Zeynep,Hatice olan kızlar üniversite yolunda şimdi.Aman ha içeriye girmenin koşulu belli! Şahit olduğum manzara yaralıyor beni tabiki,dokuz yıllık yaram kanıyor her üniversite kayıt zamanı.Okumak okumak ille de okumak ha! Kitabullahı okuyabildikmi yeterince?ya da kainatı?sorun okumaksa eğer…..

Niyetim kimseyi kınamak değil,ah anneler babalar dokuz yıl önce direnebilmeyi,direnerek bilenmeyi ve böylece özgürleşebilmeyi öğretebilseydiniz bize bu yara bu kadar yıl kanarmıydı?
Bu çok bilinmeyenli bir başörtüsü denklemi,çözülür mü bilinmez ya da denklem değil de eşitsizlik mi demeliyim sizce zira eşitlik bunun neresinde kim bile?

BAŞÖRTÜSÜ DENKLEMİ 2

Başörtüsü,yıllardır bu ülkede çok çeşitli şekillerde tanımlanageldi.Kimilerine göre,irtica tehdidi/kimilerine göre siyasi simge/kimilerine göreyse inancın bir gereği.

Günlerdir bu ülkedeki herkes bir şeyler söylüyor. Argo tabirle ‘ ağzı olan konuşuyor’.

‘Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan zevat,siyasi parti liderleri,ikna odalarının mucideleri,gazeteciler,öğrenciler kısacası herkes.Bir başı örtülü olanlar konuşmuyor diyecektim ki;birkaç zamandır hararetli tartışma programlarına ısrarla davet edilmeleri(garnitür niyetine) tabii ki reyting kaygısındandı.Ucuz,populist,pragmatist program yapımcıları karşıt görüşlü öğrencileri demokratik(!) bir platformda horoz dövüştürür gibi dövüştürüp ardından da ’ülkede kaos, gerginlik yok ‘diyerek pişkince sırıtıyorlardı.

Bizler fakülte önlerinde itilip kakılırken,coplanırken,anfilerden çıkarılıp hakaretlere maruz kalırken yaşadıklarımız bir film şeridi gibi aktı gözümden izlediğim haber bültenleriyle…On yıl öncesine gittim,yüreğim dağlandı.Yirmi yaşındaki o toy kız yok artık,büyüdüm öyle büyüdüm ki;yaşadığım adaletsiz/acı deneyim beni erken olgunlaştırdı belki de…

Üniversite diplomamızı alamamış olmamız kimilerinin gözünde ‘enayi’ yaparken bizi, kimileri de hizmetten(!) geri durmaya hakkımız olmadığını söylüyordu ısrarla.

Hiç unutmam; ‘ üniversitede böyle bir sorun olmadığını, başımızı açmayarak bu sorunu bizim çıkardığımızı’ nasıl da gözümün içine baka baka söylemişti Hipokrat yemini etmiş, bembeyaz önlüklü, kapkara zihniyetli hoca(!)

Başörtüsünü yalnızca çaycı, gündelikçi vb. kişilerde ve Anadolu’daki ninelerde görmeye şartlanmış önyargılı zihinler sözkonusu bir doktor, avukat,hakim,gazeteci,öğretmen olunca deli dumrul masalındaki gibi önümüze durup ‘hey sen de kim oluyorsun ‘ diyerek hizmet alan/veren teraneleriyle daha da gülünç duruma düşüyorlardı.

Fakültelerdeki o çok renkliliği yok ettiğinizden beri o bilim yuvalarının tadını tuzunu kaçırdınız. Oysa biz örtülü/örtüsüz birbirimizi sayar, severdik. Birbirimize çay ısmarlar, anfinin en önünden yer tutabilmek için dayanışırdık. Sınavlar gelip çattı mı ders notu alışverişi yapar, birbirimizin notlarının yükselmesine katkıda bulunurduk. Bunu yaparken de asla birbirimizi ‘sen şucusun/bucusun ‘ diye kategorize etmezdik. Çünkü bilirdik ki biz öğrenciyiz, buraya hakkımızla geldik ve okulumuzu bitirip insanlığa faydalı olmaktan başka gayemiz yok.Çünkü bilirdik ki başı örtülü ya da örtüsüz birbirimizin önce arkadaşı, sonra meslektaşıydık.
Ama siz, o şubat soğuğunda adaletsiz kılıcınızı dokundurduğunuzda fakültelerimize; büyü bozuldu, saat gece yarısı karanlığını işaret ettiğinde o muhteşem araba balkabağına, sürücüleri de farelere dönüşüverdi… Sonra ne mi oldu? Bizler akademik hayatın dışına itildik karanlık ellerle…

On yıl sonra yeniden adım atarsak fakültelerimize, belki sıra arkadaşlarımızı öğretim üyesi olarak göreceğiz… Ne trajikomik değil mi?

Bizim başörtümüz korkutmasın sizi!

Öğrencilerine vereceği notlarda objektif olamayacağını söyleyen rektör,

Bilimsel makale hırsızlığıyla haksız akademik kariyer elde eden prof.lar,

Üniversitelerin sosyal gelirlerini cukkalayan öğretim görevlileri korkutsun sizi…

Çünkü onlar yakınınızda, işte taa orada!


BİZİM BAŞÖRTÜMÜZ KORKUTMASIN SİZİ!

Hiç yorum yok: