Yalnızım.
Fatih’te bir nargile cafedeyim.
Değerli dostum, Yavuz Selim’i bekliyorum.
Uzun oturmayacağımız için, paltomu bile çıkarmaya gerek duymuyorum.
Kısa bir hasbihal edip, yanan gözlerimi dinlendirmek için eve gitmem gerektiğini düşünüyorum.
Ortam kalabalık, nargile fokurdamaları, mesajlaşanlar, telefonu çalanlar, laptopunun ekranına kitlenmiş kalmış asalaklar ve Beyaz Cam’da yayınlanan klipten yükselen müzik sesi.
Yorgunluktan olacak, etrafı boş gözlerle seyrediyorum.
Bakıyorum sadece, görmüyor gibiyim.
Beyaz Cam tam karşımda, ona da sadece bakıyorum, öylece, tepkisiz ve düşünmeden.
Bir süre sonra Beyaz Cam’da akan yazılar dikkatimi çekiyor.
İsimler, mesajlar ve telefon numaraları sürekli akıyor.
Beni arayın, bana yazın, çağrı atın, yalnızca mesaj atın, mutsuzum, mutsuz çiftler bekliyorum diye devam eden absürd yazılar akıp geçiyor.
Fakat Beyaz Cam’daki bir mesaj beynimden vurulmuşa döndürdü beni.
İsim geçti ve ardından mesaj metni ve ardından şöyle bir ifade “Tesettürlü ve başörtülülerde çekinmeden arayabilir”ve sonra telefon numarası…
Sağda, solda gördüğüm görüntüler, baş bağlama biçimleri ve başı örtülü (bana göre başörtülü değil) genç kızların genç erkeklerle olan diyalogları yozluğun dik alasının ispatıdır diye düşünüyordum. Fakat işlerin bu kadar da sarpa sardığının farkında değilmişim.
Yozlaşmanın, modernizme entegre olmanın, globalleşmenin ve küreselleşmenin Beyaz Cam’da “tesettürlü”(tesettürden her ne anlıyorsa artık) gönül eğlencesi aranmasına vardırılacağını tahmin edememiştim.
Başörtüsü, tesettür ve türban konusunda yaşanan modernleşme süreci, sanırım İslamcılığın serencamını özetlemeye yeterde artar bile.
Sosyalleşmek ve toplumsal rol üstlenmek için çıkılan yolda, ipin ucu kaçırılmış durumda.
Saçı ve başı örtülü ama tesettürsüz bir güruh türedi.
Üstelik bu güruhun önemli kısmı 25 yaşın altında.
Bu kızlar gelecekte anne olacak ya da olmuş saçı ve başı örtülü ama tesettürsüz.
Etrafınıza bir bakın, böyle tiplerden yüzlerce göreceksiniz.
Müslüman genç erkeklerde günahsız değil elbette, onları da düşük bel kotları, karma karışık bıyık ve sakalları, kulağındaki İPOD’ları ve dizi izlerken devşirdikleri üç beş kelimeyle konuştukları Türkçelerinden tanıyabilirsiniz.
Suçlamalı mıyım?
Suçlular mı?
Ya da kim suçlu?
Ya da bu suçmudur?
Bu soruların cevaplarını herkes kendi versin.
Herkes kendine, evladına, kız ve erkek kardeşine, ablasına ve arkadaşına baksın.
Ben suçumu kabul ediyorum.
İşte suçumu kabul ettiğim için diyorum ki; Toplumsal anlamda muhafazakarlığın artması, geçmişi İslamcı olan insanların kurduğu bir partinin iktidarda olması, Çankaya’da eşi başörtülü bir ismin olması, 2009 yılında yapılacak belediye seçimlerinde % 60 oy alınacak olması, Müslümanlığın bu ülke de yükselen bir değer olduğunu ispatlamaz.
İslamlığımızın ve Müslümanlığımızın sembolik olarak varolması da Türkiye’nin dönüştüğünü göstermez.
Semboller ve içi boşaltılmış değerler üzerinden yapılan tüm genellemeler ve değerlendirmeler, Türk toplumunun genel olarak gidişatına baktığımızda iddia sahibi Müslümanların küresel değerlere ve uluslararası sisteme entegre olduğunun bir ispatıdır.
Yeniden müslümanca düşünmek ve yaşamak üzerine denemeler yapmanın arefesindeyiz.
Umarım geç kalmamışızdır.
22 Mart 2008 Cumartesi
Saçı ve başı örtülü ama tesettürsüz ?
entry-content'>
Etiketler:
Çarpık Tesettür
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder